Yapay Korkuların Esirleriyiz
İnsan demek ki yalnızca bilmediğinden korkmuyormuş. Biz alıştırılmışız korkmaya.
Ne çok şeyden korkuyor insanoğlu. Toplumun yapısına yerleşmiş belirli algılara ters düşmekten, zıt düşünmekten, farklı olmaktan, eleştirilmekten, sevilmemekten, hayır demekten, karşı koymaktan, direnmekten, kaybetmekten ve daha birçok şeyden. Aslında biz insanlar, alıştırıldık korkmaya. Tekdüze hayatlarımızı yaşarken aslında olmaması gereken bir sürü korkuya ev sahipliği yapar oldu yüreklerimiz. Oysa insan bilmediğinden korkmaz mı yalnızca? Bilinmezlik değil midir korkunun kaynağı?
Yapacağımız bir iş olduğunda, “-Çevredeki insanlar ne der acaba?” diye düşünür olduk. Düşüncelerimizi belirtememeye, hatta düşündüklerimizden utanmaya başladık. Toplumun yapısına yerleşmiş, her halükârda yanlış olduğunu bildiğimiz halde yine de tersini yapamadık, düşünemedik, yazamadık. Dedim ya, alıştırıldık. Yaşadığımız bu gezegen bir sirk salonu ve bizlerse birer gösteri hayvanlarıyız. Yalnızca sirkin içerisindeyiz. Oysa kafamızı bir çıkarabilsek sirkten, dışarısı koskocaman bir Dünya.
Farklı olmaktan korktuk. Dikkat çekmek için kendini fark ettirmeye çalışan, özsaygısını ve öz sevgisini kazanamamışlardan “ayrı olarak” farklı olmaktan bahsediyorum. Zira farklı olmaya çalışmak ile farklı olmak arasında dağlar kadar fark var. Farklı olmaya çalışanlar daha kendi karakterlerini net oturtamamış, başka insanlar tarafından onaylanma ihtiyacı duyan aciz varlıklar. Ben onlardan bahsetmiyorum. Farklı olanlardan bahsediyorum, azınlık olanlardan. Farklı olmaktan korkan ve gerçekten farklı olduğu halde, bunu göstermekten korkan insanlardan. Bir düşünüyorum da vakti zamanına göre Einstein da farklı bir insandı. Günümüzde yaşayan-yaşamış kaç Einstein var-vardı kim bilir? Fakat korku, onları bir bir yok ediyor-etti.
Eleştirilmekten korktuk. Yaptıklarımızdan, düşündüklerimizden, hatta sevdiğimiz hobileri başkaları ne der diye yapmaktan korktuk. Sevdiğimiz işi yapmak yerine, çok para kazandıran işleri tercih ettik. Çünkü duyacağımız eleştirilerden korktuk. Ailemizden, çevremizden, arkadaşlarımızdan gelecek eleştirilerden korktuk. Dinlediğimiz şarkıları sevdiğimiz kadın beğenmez, bizi aşağılar diye korktuk. Eleştirilmenin her türlüsünden korkan insan, hatta yalnızca 2 gün aynı kıyafeti giymekten utanç duyan, korkan insan, her gün aynı düşünceleri savunmaktan-düşünmekten utanmadı, korkmadı. Korktuğumuz korkular bile yapay mı yoksa? Gösteriş korkularımız mı yoksa bunlar? Sabit fikirli olmaktan korkmayan insanoğlu, 2-3 gün aynı kıyafetlerle sokakta dolaşmak gibi korkularla yaşıyor ve ölüyor. Yazık.
Sevilmemekten, hayır demekten korktuk. İnsanların gözünde hep iyi adamı veya iyi kadını oynamayı istedik. Bir insan dahi bizi sevmese, bu bize acı verdi. Yeri geldi, başkalarına kendimizi sevdirmek için kendimizden vazgeçtik. Bazı zamanlar en sevmediğimiz işleri yaptık sırf sevilmek uğruna. Hayır diyemedik birçok şeye, istemememize rağmen. Karşıdaki insan kırılır düşüncesi vardı belki kafamızda, veya sevilmemek korkusu.. Yersiz olduğunu her yerde okuduk bu korkunun, sevilmeme korkusunu aşmanın yollarını okuduk kitaplarda, yazılarda. Öğrendik yolu. Kendimizi sevmekten başladığını bildik. Yine de korktuk.
Yapılan adaletsizliğe karşı koymayı, susmamayı başaramadık. Korktuk çünkü yine. Sustukça sıra size de gelecek dediler. Biz yine de sustuk. Korkumuz, sıranın bize gelecek olmasından daha önemliydi çünkü(!) Yalnızca korktuk, ve adaletsizliğe karşı koymadık, sustuk.. Direnmekten vazgeçtik, kaybetmekten korktuk. Direnmekten korktuğumuz anda, çoktan kaybetmiştik aslında. Fakat bunun bile farkında değildik. Korktuğumuzdan kaçınmak için yaptığımız eylem dahi korkumuzun başımıza gelmesine sebep oldu. Ve biz bunu fark bile etmedik. Çünkü yapay korkulardı, doğal korkulardan arındırılmış yapay korkular.
İnsan demek ki yalnızca bilmediğinden korkmuyormuş. Biz alıştırılmışız korkmaya.