Yaprak Dökümü: Ali Rıza Bey'in Neleri Yanlış Yaptı?
Neredeyse kült bir yapım olarak sayılan Yaprak Dökümü'nün babası Ali Rıza Bey'in davranışlarına farklı açıdan bakalım.
Yaprak Dökümü, Reşat Nuri Güntekin'in 1930 yılında yayınladığı kitabı. 13 Eylül 2006 tarihinde ise televizyon uyarlaması olarak ekranlarda yerini almış bir yapım. Yayınlandığı 2006 ve 2010 yılları arasında büyük ses getiren bu yapımın kadrosu da en az yapım kadar sağlam isimlerden oluşuyor söz gelimi Bennu Yıldırımlar, Güven Hokna, Halil Ergün gibi. Halil Ergün Ali Rıza Bey'i canlandırıyor hayatı boyunca hak yemekten kaçınmış onun deyimiyle çocuklarının boğazından bir haram lokma bile geçirmemiş; Türkiye Cumhuriyeti devletine 35 yıl hizmet etmiş emekli bir kaymakam.
Aile olmaya, aileye çok değer veren; aile içerisinde özellikle akşam yemeklerine beraber oturulmasına özen gösteren bir baba olan Ali Rıza Bey çocuklarına yıllarca kendisi her ne kadar doğru örnek olmaya çalıştıysa da Fikret, Leyla, Necla, Şevket farklı yerlere savrulur ve hayata karşı babalarının bakmadığı şekillerden bakar. Güven Hokna'nın canlandırdığı Hayriye Hanım karakteri, çocuklarına çok değer veren ancak Ali Rıza Bey'e karşı çocukları hakkında olumsuz giden şeyleri saklayan bir anne. Özellikle bu durum ailenin başına çok büyük bela açsa da kimse bu gerçeğe yakından bakmak istemiyor gibi görünüyor.
Yıllarca memleketin çeşitli yerlerinde görev yapan Ali Rıza Bey ve Tekin ailesi birçok yeri dolaştıktan sonra Trabzon'dayken Ali Rıza Bey görevinden emekli olur; bu haberin yanı sıra ailenin 3. kızı olan Necla İstanbul'da üniversite kazanır ve Ali Rıza Bey'in ailesinden kalan köşke yerleşmek üzere Necla'nın okuması Şevket'in de kolay iş bulması için İstanbul'a yerleşirler.
Tekin ailesini İstanbul'da bekleyen bir kaos vardır ancak dizinin anlatımdan kaynaklı olarak hikayeye Fikret'in değil de kendi bakış açınızla bakmaya başladığınızda aslında hatalarından hiç ders almayan bir aile izlemeye başlarız. Öncelikle Ali Rıza Bey çok idealist bir adam olduğu için bu özellik onda gerçeklik yanılgılarına da sebep olmuş diyebiliriz. Onun gördüğü gerçeği ve olayları herkesin kendisi gibi anlamasını ve yorumlamasını bekleyerek kendisinde çok büyük bir beklenti oluşturuyor ve bu beklenti onda çok büyük hayal kırıklıklarına yol açabiliyor. Örneğin Şevket'in inşaatının başında beklerken onu tanımayan bir adam için ''Ben kefilim.'' cümlesini kullanıyor ve adam herkesi güldüren bir cevap veriyor: ''Sen kimsin?''. Bunun yanı sıra çocukları karşılaşacakları tepkiden korktukları için birtakım şeyleri saklamaya alışmış ve yalan söyleyerek örtbas etme derdindeler; bu durumda da Ali Rıza Bey bir durumu yasaklamak istediğinde neden yasakladığını söylemeyerek çocuklarını gerçek ve yalan arasındaki yere attığının farkında değil.
Bir baba olarak elbette ailesini çok seven bu adam kızlarının, oğlunun her yanlış kararının ardından onları hep affetmeyi bildi. Ben bir ebeveyn olmadığım için bu durumu anlayamam belki ama bazı hatalardan ders çıkarılması gerektiği herkes tarafından zannediyorum kabul edilen bir gerçek. Sözgelimi Leyla'nin ikinci kadın olması ihtirası elinde patlayınca evlenmek zorunda kalır ve eşi Oğuz, karısının kız kardeşini kendisiyle kaçmaya ikna eder, Necla da arkasında nişanlısı Cem'i bırakıp ablasının kocası ile kaçar. Bu durum Leyla için de Tekin ailesi için de çok yıkıcı bir durumdur, Leyla uzun süre terapi alıp iyileştikten sonra Oğuz'un ona biraz iyi davranmasının ardından Oğuz'la yeninden kaçar ve yine babasımım evine döndüğünde Ali Rıza Bey onu yine affeder. Kızının yaşadığı onca şeye rağmen hatalarından ders çıkarmamasına göz yumar ve şefkatini göstermekten çekinmez.
Şevket ile yaşanışanlar ise dizinin önemli drama kaynağı olan Ferhunde'yi odak merkezine alır. Tekin ailesi ve Ali Rıza Bey, başlangıçta başına gelenleri İstanbul'a bağlarken hayatlarına Ferhunde girdikten sonra başlarına gelen her kötü olayı Ferhunde'ye bağlamaya dizinin neredeyse sonuna kadar devam ederler. Bu da aslında bir savunma mekanizmasıdır ancak Ali Rıza Bey gibi idealleri olduğunu söyleyen ve bunun için bir ömür tüketmiş bir adamın yeni bir tezatı karşımıza çıkar; hatayı bir kez olsun kendilerinde arayıp başkalarını suçlamamak. Örneğin Şevket poker masasında 150 bin lirayı kaybettikten sonra çalıştığı bankadan kendi hesabına para aktarır. Bu yetişkin, aklı başında bir adam olan Şevket'in tamamen kendi hırslarına dayanır ancak tüm aile bunun için Ferhunde'yi suçlamayı tercih eder. Oğlunun borçlarını ödemek için ailesinden kendine kalan tek şeyi; köşkünü de satan Ali Rıza Bey tüm borçları ödeyip sıkıntı üstüne sıkıntı çektikten sonra Şevket'in hiçbir bilgisi, araştırması olmayan bir işe ellerinde kalan son parayı kulanması için verir. Bu Ali Rıza Bey'in bir başka eleştiriye açık özelliğidir; ne zaman ve nerede hayır diyeceğini bilemez.
Bütün bunlarla birlikte Ali Rıza Bey, evinin içerisinde olup biten her şeyden haberdar olmayı hak eden bir babadır ve eştir ancak Hayriye Hanım ile bu konuyu etraflıca konuşup bir karara varmak gibi bir gayret içinde oldukları da görülmez. Bu durum Ali Rıza Bey'in tepkisinden çekinerek her şeyi konuşmayı bir felaket yaşandıktan sonra gerçekleştiren tüm aile üyeleri için geçerlidir; sonuçta bir kaosa sürüklenecek olsalar da konuşmak ve bu durum hakkında yardım almak kısaca iletişime açık olmak Ali Rıza Bey'in de Tekin ailesinin de pek tercih etmediği bir durum. Öyle görünüyor Ali Rıza Bey hayatını adadığı çocukları için daha güzel şeyler isterken de bazı durumlarda özeleştiri yapma ihtiyacını görseydi ve etrafındakileri buna teşvik etseydi belki her şey daha farklı olabilirdi.