Yaralar ve bantları
İnsanın muktedir kılındığı şeydi bu: her doğan güne yeniden başlamaya cesaret etmek.
İnsanın insanla olan münasebeti azımsanacak bir şey miydi? Birçok şeyi beraberinde getiriyordu bu. Emek vermeyi, fedakarlığı, zorlu duyguları...
Birliktelikler bazen bir sığınak, bazen de küçük bir sarsıntıda ilk terk edilecek yer haline geliyordu. Kimi zaman bir bakış tüm yorgunluk ve acıyı unutturacak kadar güçlüydü, kimi zaman da saatlerce konuşsan bile anlaşılmak ağır bir yük olacaktı.
Zordu bakıldığında ilişkiler. Zorlu duygulara talip olmak, her yiğidin harcı değildi ve hiç olmayacaktı. Mutluluk ve sevinç kadar, hayal kırıklıkları ve üzüntüler de bu yolculuğun ayrılmaz eşlikçileriydi.
Sevgi ve hüzün, güven ve ihanet el ele yürüyordu adeta. Çünkü insan olmak ikircikli bir haldi: olumlu ve de hatta olumsuz duygulara gönüllü olmaklıktı.
Kaç ilişkiyi bitirecekti insanoğlu fedakarlığı enayilik olarak algıladığı için? Ne huzurlar kaçacaktı söylenmeyenler birikip bardağı taşırınca? Kimler yolun sonunda fark edecekti kendi eksikliğini ve acizliğini?
Buna rağmen yine de insan pes etmeyecek; sevecek, bağlanacak ama aynı zamanda üzecek, kıracak ve yıkacaktı. Çünkü insan, çelişkileriyle insandı.
''İlişkilerde yaralanır, ilişkilerde iyileşiriz.''
Ama gün gelecek, yaralandığı yerden iyileşecek; kırıldığı yerden tekrardan güçlenecek ve hayat -her zaman olduğu gibi- devam edecekti. İnsanın muktedir kılındığı şeydi bu: her doğan güne yeniden başlamaya cesaret etmek.
Ama bilinmez bunlar yaşanmadan. Birçok insan nasihat verecek fakat anlamayacaktı insanoğlu hiçbirini yaşamadan ve yaşatmadan.
Kaç çocuk elini kesmeden öğrenmişti bıçağın keskin ve can acıtan bir şey olduğunu? Kim sadakatin önemini kavramıştı ihanete uğramadan? Ölüme şahit olmamış bilir miydi nefes alıp veriyor olmanın kıymetini?
''Hayat herkesi yaralar ve sonrasında çoğu insan o yaralı yerlerinden güçlenir.'' - Ernest Hemingway