Yaşamı zorlaştıran kavram: Mükemmelliyetçilik
Hayatı kendinize zindan etmek ve kendinizi yormak yerine mükemmel olamayacağınızı kabul etmek gerekir. Peki bunun çözüm yolları nelerdir?
Mükemmelliyetçilik, en basit tanımıyla kişinin ne yaparsa yapsın yeterince iyi olmadığını, hep daha fazlasını ve en iyisini yapması gerektiğini düşünmesidir. Mükemmelliyetçi olan bireylerin çoğundan şunu duyarız:
'Her şeyin en iyisini yapmam gerekiyor gibi hissediyorum ve bu da beni çok yoruyor.'
Bu kişiler örneğin ondan bir şey yapması istendiğinde onun üzerine fazlasıyla düşer. Fazlasıyla önemser. Sonuç ne olursa olsun daha iyisini yapsaydım hissine kapılır. Hatta belki bunu sözleriyle bile dile getirir. Getirmese bile daha iyisini yapabilirdim hissi onların kafasında dönüp durur. Aslında bütün bunlar anlatırken fark ettiyseniz bir savaş gibi. Hayatla ve kendinle bir savaş gibi.
Mükemmeliyetçi olan bireylerin bana göre en belirgin özellikleri bu.Sürekli hayatla ve kendiyle bir mücadele içindeler. Çoğu zaman başkalarıyla kıyas bile yaparlar. Bugün her yerde dönüp duran narsist birey kavramını da çok iyi yansıtan bir özellik. Narsist bireyler inanılmaz derecede mükemmelliyetçidir. Daha da ilerisinde eleştiriyi kabul etmezler. Onlara eleştiride bulunduğunuzda yüksek ihtimalle size cephe alır ve sizin açık noktalarınızı bulmaya, bulduysa da oradan vurmaya başlar. Çünkü o her şeyin en iyisidir, en iyisine sahip olmak için uğraşıyordur.
Elbette şunu söyleyebilirim ki insanın bu hayattaki temel felsefesi ne yaparsam yapayım en iyisini yapmalıyım olabilir. Ve oldukça mantıklı bir felsefedir. Ancak bunun abartı noktası işte tam olarak mükemmeliyetçi bireylerde vardır. Ne yaparsa yapsınlar en iyisini yaparlar ancak yine de yetemediğini düşünürler.
Öncelikle altında yatan birçok etkenin olduğunu bilmek lazım. Küçüklükte yaşanan deneyimler, yetiştirme biçimi, ebeveynlerin tutumu, özgüven kaybı, yoğun eleştiriye maruz kalmak gibi. Ancak buna sahip olan kişiler bu konu üzerine çalışarak bunu yenebilir. Fakat kendi fikrimce yoğun bir çaba ister. İki günde, beş günde aşılabilecek bir durum değildir çünkü maalesef birçok olumsuz duygu durumunda olduğu gibi bunda da küçüklükten oturan bazı taşlar vardır. Temelinde var olan o tuğlaları yıkıp yenilerini inşa etmek hemen olacak iş değildir. Fakat mümkündür. Bunun için öncelikle kişi günün sonunda bir insan olduğunu ve dolayısıyla hatalara açık olduğunu bilmelidir. O da hata yapabilir, o da kusurludur, o da düşecektir o da kalkacaktır. Hayat zaten tekdüze gidemez.Gitmemeli de. Hiç hata yapmayıp her şeyin en mükemmel halini yaratsak bu hayat bize nereden ne öğretecek? Muhtemelen hiçbir şey.
Bunun yanında profesyonel bir destek almakta çözüm olabilir. Bahsettiğim küçüklükten itibaren oturan taşların derinliklerine inilebili, böylece çözüm kolaylaşabilir. Hatalarınızla yüzleşmek de bir diğer çözümdür. Ama gerçek anlamda yüzleşmek. Gerekirse birazcık kendinizi buna maruz bırakmak. Yaptığınız hataları düşünmek, bunlarla yüzleşmek ve çıkarmanız gereken dersleri çıkarmak sizi bu konuda olgunlaştıracaktır. Tüm bunlar zamanla, yaşadığınız her durum ve olayla arttıkça algı yönünüz de bu olacaktır. Ayrıca olumlu iç sesi arttırmak da en önemli noktalardan biridir.
Unutmayalım, hepimiz insanız. Hata yapabiliriz, kusurluyuz ve mükemmel değiliz. Hayat tercihlerden ibarettir ve bu tercihlerimiz iyi de olabilir kötü de. Doğru da olabilir yanlış da. Her iki seçenekte de problem yoktur. İyi tercihler bize güzellikler sunar, kötü tercihler ise bir üst basamağa çıkmamızı sağlar. Fakat her zaman en iyisi, en mükemmeli olmak zorunda değildir. İnsanın en temel özelliği hatalarını fark etmektir. Kusursuz değiliz, kusursuz olmak için de yaratılmadık.