Yazar Olma Felsefesi
Bu dünyada neden yazıyoruz, yazar olmak nedir?
Bir kalemle dünyaları yeniden yaratmak...
Hepimiz bir şeyler yazmak istemişizdir, değil mi? Peki, neden? Bizi yazmaya iten şey nedir? Bir hikayeyi, bir düşünceyi ya da bir duyguyu kelimelere dökmek neden bu kadar cezbedici? İşte yazar olmanın felsefesi tam burada başlıyor. Ama "yazar" olmak nedir aslında? Bir roman yayımlatmak mı, bir blogda yazmak mı yoksa sadece deftere dökülen birkaç satır mı?
Belki de yazmanın en büyük büyüsü, kendi iç dünyalarımızı keşfetme süreci. Yazar olmak, düşüncelerinin, duygularının kağıt üzerinde şekil bulduğu bir yolculuğa çıkmak gibi. Bu yolculukta kendi iç sesinle tanışırsın. Kendi iç sesini dinledin mi hiç? Korkuların, arzuların, hayal kırıklıkların hepsi satırların arasına karışır. İşte tam da burada "yazar olmanın felsefesi" ortaya çıkar. Yazmak bir tür içsel özgürleşmedir. Sen kelimeleri dizdikçe, düşüncelerin özgürleşir. Kendi zihninde dolaşırken her cümle, seninle birlikte gelişir.
Yazar olmak, dünyayı yeniden yaratmaktır. Kendi dünyanı değil, bazen bambaşka bir dünyayı. İstersen fantastik bir evren yarat, istersen gerçekliğin en acı yanlarını gözler önüne ser. Yazıların sayesinde yeni bakış açıları yaratabilirsin. Kendi gerçekliğini sorgulayan okurlar, senin kelimelerinle kendi içsel yolculuklarına çıkabilirler. Dostoyevski'nin "Suç ve Ceza"da Raskolnikov'un vicdan azabı ile Rusya’nın karanlık sokaklarında gezdiği gibi, sen de okurlarını kendi yarattığın bir atmosferde dolaştırabilirsin.
Yazar olmak, aslında kendinle konuşma sanatıdır. Her yazı, seninle bir diyaloğa girmek isteyen iç sesin gibidir. Fikirlerini kağıda dökerken hem kendinle hem de okuyucunla bir bağ kurarsın. Yazarken öğrenirsin, kendini keşfedersin. Yazmak, düşüncelerini düzenlemeni sağlar; karmaşık gibi görünen fikirler, yazıyla anlam kazanır. Zihnin bir araya getiremediği parçaları yazı yoluyla birleştirirsin.
Peki, asıl soru: neden yazıyoruz? Kendi düşüncelerimize şekil vermek için mi, yoksa dünyaya bir iz bırakmak için mi? Belki de her ikisi birden. Yazmak, geçip giden zaman içinde kalıcı bir iz bırakma çabasıdır. Fakat bu çaba, çoğu zaman bir sonuca odaklı değildir. Yani "kitap yazıp çok satanlar listesine gireceğim" demek yerine, "yazmak beni dönüştürecek ve ben gelişeceğim" diyerek başlamak daha anlamlı olabilir. Belki de en iyi yazarlar, sırf yazma tutkusu yüzünden sayfaları dolduranlardır. Ne dersiniz? Yazmak kolay mı? Tabii ki değil! Yazmak, bazen büyük bir mücadeleye dönüşebilir. Kendi zihninle savaşmak gibi. Sözcükler kafanda uçuşur ama bir türlü sayfaya dökülemez. Ya da döküldüğünde tam da istediğin gibi olmaz. Bazen yazdıklarınla yüzleşmek, seni kendi karanlık taraflarına götürebilir. Ama bu da işin heyecanı değil mi? Her zorluk, seni daha da güçlendirir.
Yazar olmanın felsefesi, hayatla bir diyalog kurmak. İster içsel yolculuğunu anlat, ister dış dünyayı sorgula, yazmak seni bir adım öteye taşır. Her kelime, her cümle bir adımdır. Bu adımlar seni nereye götürür, bilmiyorum. Ama Dostoyevski’nin de dediği gibi: "İnsan bazen öyle bir hale gelir ki, artık konuşmaktan bıkar, susmak ister. Ve bunu yazıya döker." Yani bazen kelimeler bittiğinde, yazmak başlar.