Yazmanın Bedeli

3 Mayıs, Dünya Basın Özgürlüğü Günü'ydü.

3 Mayıs, Dünya Basın Özgürlüğü Günü'ydü

Ben bu yazıyı kaleme alırken, bir yerlerde bir gazeteci mahkeme salonunda kendini savunmakla meşgul. Bir başkası, bir haberin başlığını defalarca değiştirip o "sihirli" çizgiyi geçmemeye çalışıyor. Belki bir tweet yüzünden, bir cümle yüzünden, bir gerçeği dillendirdiği için neleri göze alıyor?

Her yeni gün, neyin söylenebilir neyin “sakıncalı” olduğuna dair sınırlar yeniden çiziliyor. Bu sınırların öyle bir ucu yok ki; bazen bir bakış, bazen bir suskunluk bile hedef olabiliyor.

Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın yayımladığı 2025 Basın Özgürlüğü Raporu da bunu teyit ediyor zaten. Sadece son bir yılda 2024-2025 döneminde 212 davada toplam 311 gazeteci yargılanmış. Bu davaların 137’si ceza ile sonuçlandı; toplamda 137 yıl 23 gün hapis cezası verilmiş. Ayrıca 56 gazeteci fiziksel saldırıya uğramış, 90’ı ise sözlü tehdit almış. Üstelik sadece bireyler değil, üç basın kurumu doğrudan saldırıya uğrayıp ve hedef gösterilmiş. Bu tablo, yalnızca gazetecilerin değil, halkın haber alma hakkının da sistemli biçimde sınırlandığını gösteriyor. Buradan rapora ulaşabilirsiniz.

Ama bu işin başka bir yüzü daha var. Sansür kadar oto-sansür de yaygın. Dışarıdan bir el susturmadan önce, içeride bir korku konuşmaya başlıyor. “Bu haberi yaparsam ne olur?”, “Şu sözü sansürlesem mi?”, “Yayın yönetmeni bu başlığı onaylar mı?” derken, kelimeler sanki ellerimizden çekilip alınıyor. Kendi içimizde bir sansürle boğuşuyoruz her gün. Bu görünmez zincir, aslında en güçlü olanı.

Bütün bunlar olurken biz ne yapıyoruz? Yazmaya devam ediyoruz.

Çünkü yazmak, susmaktan daha çok yer ediyor içimizde. Çünkü bir yerlerde doğruyu söyleyen bir sese ihtiyaç duyuluyor. Çünkü gerçeği savunmak, her şeyden kutsal hâle geliyor.

Bu yüzden bugün basın özgürlüğünü sadece gazeteciler için değil, toplumun tamamı için yeniden düşünmek gerek. Çünkü özgür basın, yalnızca gazetecinin meselesi değil. O, vatandaşın haklarını öğrenebilmesi için bir araç. Kadının maruz kaldığı şiddeti duyurabilmesi için bir ses. Öğrencinin gerçeği ayırt edebilmesi için bir ışık. Kısacası halkın gözü, kulağı, sesi.

Ve o ses kısılınca, hepimiz biraz daha sağırlaşırız.

Basın özgürlüğü bir ayrıcalık değil, demokrasinin asgari şartıdır.