Yeme Bozuklukları
Günümüzde çok yaygın olan yeme bozuklukları, en çok ergenlik çağındaki gençlerde görülüyor.
Yazıya başlamadan önce belirtmek isterim, bu yazıda yeme bozukluğu üzerine bilimsel ve istatistiksel verilerden çok bu durumun yaşamdaki duygusal yönlerinden ve etkilerinden bahsedeceğim.
Herkesin, Instagram, Tiktok vs gibi platformlarda kulak aşinalığına sahip olduğunu düşünüyorum. Fakat çoğu psikolojik rahatsızlık gibi yeme bozukluğu da sosyal medyadan ya da çevreden göründüğü gibi olmayabiliyor. Çoğunlukla ergen kategorisine alınan 10-18 yaş gruplarında ve özellikle kadınlarda çok sık karşılaşılan bir durum.
Yeme bozukluğu, kişinin mental veya duygusal durumundan kaynaklanan bir bozukluk nedeniyle yetersiz veya aşırı besin tüketimine yol açan olgular bütünü olarak tanımlanıyor. Bu psikolojik bozukluğun nedenleri arasında birçok etmen bulunuyor: güzellik algıları, sosyal medya, aile baskısı, arkadaş çevresi ve mükemmeliyetçilik. Aslında çoğu kişide yeme bozukluğu farklı şeylerden tetiklenmiş olsa da ortak nokta olarak mükemmeliyetçilik özelliğini görüyoruz. Genelde iş yaşamında ve okul hayatında görülen mükemmeliyetçilik, uzmanlara göre bir noktaya kadar insanların motivasyon ve hırs kaynağı olduğunu ama aşırı seviyede olursa bunun psikolojik zararları olacağını söylüyor. Bu zararlarda aslında yeme bozukluğunun fiziksel ve davranışsal belirtileri olarak karşımıza çıkıyor. Örneğin; yemeği kısıtlama, sosyal çevreden uzaklaşma, çekingenlik, yalan söyleme, kusma, aşırı zayıflık, aşırı kilo vb.
Yeme bozukluğunun yanlış bilinen özelliklerinden bir tanesi ise sadece anoreksiya, yani kusma, davranışının yeme bozukluğu olduğunun düşünülmesi. Bulumia Nervoza, Tıkanırcasına Yeme Bozukluğu, Pika yeme bozukluğun en bilinen çeşitlerinden sadece birkaç tanesi.
Yeme bozukluğuna sahip insanların “recovery” denilen iyileşme süreçlerini 5 aşama altına ayırabiliriz:
1) Öğrenme: Yeme bozukluğuna sahip olduğunu düşünmeden, çevreden vs. bu bozukluğu öğrenme.
2) Farkına varma: Bu aşama ise kişi öğrendiği ve araştırmaya başladığı semptomları kendi davranışlarıyla eşleştirmesi.
3) İnkar: Tabii ki koşulsuz, hiç sorgulamadan kendisine böyle bir tanı koymak istemez kimse; o yüzden kendi içinde ya da çevreye karşı inkar etme hatta davranış değişikliğine gitme söz konusu oluyor.
4) Kabullenme: Bu aşama bana göre en zor ve kişinin bakış açısını ,duygusal durumunu oldukça geliştiren ama bir o kadar da sarsan aşama . Burada artık yeme bozukluğunun verdiği hayat yorgunluğundan kurtulma isteği , bu durumun sebebini çevreye bağlayıp çevredeki etmenleri değiştirme isteği ya da ileri seviyede, üzücü olarak, intahaar girişimleri söz konusu olabiliyor.
5) Destek isteme ve iyileşme: Bu aşama kişiye göre zorluğu ve süresi değişebilen bir aşama. Kimisi psikolog ya da psikiyatri desteği görmeden kendi alabilirken kimisi ileri düzeyde ilaç tedavilerine ihtiyaç duyabiliyor. Ama bana kalırsa hangi yaş grubu ya da cinsiyet olursa olsun herkesin mutlaka istediği ve ihtiyaç duyduğu en önemli şey manevi destek.
Manevi desteğin en büyüğü tatbikinde yakın çevrenin vereceği destek oluyor. Bu dönemlerde bu kişilere ekstra hassas yaklaşım, onların yanında davranışlara ve sözlere ekstra özen gerekiyor. Maalesef çağımızın geldiği durumda, bu konudan aşırı rahatsız olmakla birlikte, insanların bedenlerine, giyimlerine, yaşam tarzlarına devamlı bir eleştiri ve müdahale söz konusu. Zorbalık olarak nitelendirebileceğimiz bu davranış, maalesef zorbalığı uygulayan kişi tarafından asla kabul edilmiyor. Bu kişiler tarafından “ Sadece önerdim, hakaret etmedim”, “Onun iyiliği için öyle söyledim”, “ Biz şakalaşıyoruz”, “ O da rahatsız olmuyor ki!” gibi sözler duyuyoruz. Bence cehaletin en çok görüldüğü durumlar ise bunlar. İnsanlar bilinçsizce yaptıkları, kendilerine yapıldığı takdirde ekstrem tepkiler verecekleri ya da kendilerini büyük görmek için yaptıkları aşağlayıcı davranışları veya öylesine söylenmiş herhangi bir sözün bir kişi üzerinde nasıl bir etki yaratacağını düşünmeden yapıyorlar. Bu durumda devreye bilinçlendirme, eğitim ve farkındalık yaratma çabası giriyor. Buna en güzel örnek ise 22-28 Şubat Yeme Bozuklukları Farkındalık Haftası. ”Fark et sevdiklerini Gözet” sloganıyla dünya çapında bir çok yerde atölyeler, kısa film yarışmaları, söyleşiler ve yürüyüşler gibi çeşitli etkinlikler düzenleniyor. Bahsettiğim gibi, ihtiyaç duyulan manevi desteğin büyük bir kısmı da burdan geliyor.