Yeni Dünyanın Tartışmaları: Frankenstein ya da Modern Prometheus
Sanayi devriminin, Rönesans’ın ortaya çıkardığı icatlar, akımlar ve düşüncüler Frankestein'da bir araya geliyor.
Sanayi devriminin, Rönesans’ın ortaya çıkardığı icatlar, akımlar ve düşüncüler sanatçı bir ailenin kızı olan Mary Shelley’nin 18 yaşında yazdığı bir roman olan Frankestein’da bir araya geliyor.
Frankenstein ya da Modern Prometheus
Roman kendini bilime, yeniden dirilmeye ve ölümsüz yaşama adamış Victor Frankenstein’in denizciliğe, keşif yapmaya meraklı Kaptan Robert Wallon’un karşılaşması ile başlıyor. Kendini araştırmaya, keşfetmeye vermiş bu ikilinin kitapta bir araya gelmesi ise Mary Shelly’nin insanlığın hızla geliştiği zamanları anlatmaya çalışmasından kaynaklanıyor.
Victor başarılarıyla bilinen ve hatta ailesi tarafından sadece başarıları yüzünden sevilmiş bir karakter olarak karşımızda beliriyor. Victor’un aklına giren ‘yeniden dirilme’ fikri ise aslında yazarımız Mary Shelly’nin kendi arkadaş çevresinde sıkça dönen sohbetler sonucu ortaya çıkıyor. Victor kendi canavarını yaratmak için çalışmalara başlıyor. Canavarının yaratımından ise modern insanın yeni buluşu ve gurur kaynağı olan maddeyi kullanıyor: elektrik. Ancak sonrasında yarattığı bu canavardan ötürü fazlasıyla pişman oluyor ve yataklara düşüyor. Bu durum ise özellikle sanayi devriminden itibaren etkisi artan mükemmele, en üste ulaşma arzusunun insana yaptıklarını anlamamızı sağlıyor.
YARATICI ve YARATILAN
Aradan uzun bir zaman geçiyor ve Victor ile canavar yine karşılaşıyor. Victor canavara karşı büyük bir nefret besliyor ve ona ‘iblis’, ‘şeytan’ gibi kelimeler dışında başka bir ad takmıyor. Yaratıcı ve yaratılan. Bu ikili aslında bir insan ve onun canavarını değil dönemin din tartışmalarından ortaya çıkan yaratıcı ve yaratılan ilişkisini temsil ediyor. Bu iki karakter birbirlerine karşı büyük bir kin ve nefret besleyerek karşımıza çıkıyorlar. Victor yarattığı canavardan ve kendisinden tiksiniyor, canavar ise yaratıcısı olan Victor’a kendisinden he nefret ettiği ve onu başıboş bıraktığı için kin besliyor. Canavar kendi hikayesini Victor’a anlatmaya başladığı vakit dikkatimizi ilk çekenlerden bir tanesi canavarın hiçbir şekilde et yemediğini çünkü herhangi bir canlıya zarar vermekten kaçındığını görüyoruz. Ama yaratıcısı tarafından başı boş bir şekilde bırakıldığı için nasıl hayatta kalacağını çözerken bin bir türlü zorluk çeken canavar, yalnız kalmanın kini ile yaratıcısının sevdiklerin öldürmeye başlıyor. Ve sonunda tüm bu yaptıklarından kendisi de pişman oluyor. Canavar kitap süresince her ne kadar bir iblis olarak tanımlansa da aslında yaratıcısına isyan eden, çaresiz ve zamanla masumiyetini kaybeden insanın hıncını alma, Tanrı’ya karşı ayaklanma sürecinde ne kadar yıprandığını gösteriyor. İntikam, haklı çıkma ve güç uğruna yapılanlar bu kitapta da gözümüzün önüne seriliyor.
Anne ve Çocuk
Mary Shelly’nin 16 yaşında doğum verdiği ve 2 hafta sonra bebeğini kaybettiğini bilebiliyoruz. Eski günlüklerine baktığımızda Mary Shelly bebeğinin tekrardan hayatta olduğu bir rüyadan bahsediyor. Yani Frankenstein aslında Mary’nin 18 yalına bakmasından çok daha önce aklına girmeye başlamış oluyor. Mary Victor ve canavar ilişkisini aslında kendi kaygılarından yola çıkarak yazıyor. Daha önce birçok kez hamilelik geçiriyor ve aklında hep benzer soruları bulunduruyor. Çocuğum sağlıklı olacak mı? Ya bir canavar olursa? Onu iyi yetiştirebilecek miyim? Psikoloji ve tıp alanında yapılan araştırmalar genç annelerin ilk çocuklarıyla bağ kurmaların özellikle en başlarda zor olabileceğini belirtiyor. Bu her ne kadar eserin yazıldığı dönemde bilinmese de Mary bu durumun farkında oluyor ve kendisine şu soruyu da soruyor: Ya onu sevemezsem? Bütün bunlar yansıması ise romanda rahatlıkla görülebiliyor. Kendi yarattığı varlığı çirkin, cani bulup sevmeyen Victor ve tek başına kalıp mutsuz bir hayat süren canavar.
Feminist bir Anneye Sahip Olmak
Mary Shelly’nin annesi Mary Wollstonecraft dönemin ünlü feministlerindendir ve Kadın Haklarının Gerekçelendirmesi adlı kitabıyla bilinir. Mary’nin kendi eserlerinde feminist annesinin etkisi olduğunu söylememiz mümkün. Elizabeth’in kitap boyu insanların yaralarını saran zarif bir karakter olarak lanse edilmesi ve bu durumun kadınlara yüklediği yük; dışlanan, ötekileştirilen ve kimsenin anlamaya çalışmadığı canavarın asılıdan Mary Shelly’i ve dönemin tüm kadınlarını temsil ettiğini söyleyebiliriz. Aynı zamanda Victor ve canavar arasında ilişkinin aslında bir erkeğin başka bir erkeği yaratması ve ona nefret, kin, şiddet miras etmesini ise patirarkal düzenin bir örneği olarak verebiliriz.
Yazarımızın bilim kurgu ve dünya edebiyatında bir çığır açtığını söylemek evet mümkün. Ama aynı zamanda eserinin feminizm üzerindeki etkisini ve kadın edebiyatının yönünü değiştirdiği unutmamalıyız. Eserin yazıldığı dönemler Jane Austen’in öldüğü zamana denk geldiğini düşünürsek o zamana kadar hep feminist mesajlar içerseler de kadınlar genellikle naif, aşk romanları yazmakla bilinmiş. Bütün bu düşüncelere rağmen bir kadının çıkıp canavar romanı yazması kadın edebiyatında da çok ciddi bir değişikliğe sebep oluyor.
Frankestein romanı yazılmasının üzerinden yıllar geçse de hala güncelliğini koruyor ve 21. Yüzyıl birçok sorusunu da içinde barındırıyor.