Yeni Hobim: Kanaviçe
Bu yazımda sizlere yeni hobim kanaviçenin yapılışı, tarihçesi ve bu hobimle ilgili düşüncelerimi anlatacağım.
Koronavirüs ortaya çıktıktan sonra evlerimize kapanmak zorunda kaldık ve hayatlarımızı canlandırmak, renklendirmek adına yeni hobiler öğrenmeye başladık. Her ne kadar hayat normale dönmeye başlasa da benim zamanımın çoğu hâlâ evde geçiyor ve kendime sürekli yeni uğraşlar arıyorum. Şimdilerde ise kanaviçe öğrenmeye çalışıyorum. Bu yazımda da sizlere kanaviçenin yapılışından, tarihinden ve en sonunda da neden bu zanaata ilgi duyduğumdan bahsedeceğim.
Kanaviçe aslında bir işleme türü. Çarpı şekli yapıp üst üste veya yan yana giderek motifler oluşturuluyor. Kanaviçe kelimesinin kökeni, İtalyancada “mutfakta kullanılan kalın ve sert yapılı bez, işleme yapmak için kullanılan büyük delikleri olan bez” anlamlarına gelen canovàccio kelimesine dayanır. Kanaviçe yapımında kullanılan çeşitli kumaşlar ve iplikler var. İlk akla gelen kumaşlar etamin ve goblen kumaşlardır fakat keten, pamuk gibi kumaşlara da kanaviçe işlenir.
Kanaviçenin tarihine bakacak olursak ilk defa nerede ortaya çıktığı belli olmasa da MS.618-907 arası Çin Tang hanedanlığı dönemine ait örnekler bulunur. Avrupa’daki ilk örnekleri ise 15-16.yüzyılda İtalya, İspanya ve Yunanistan’da görülür. Avrupa’da Rönesans döneminde kanaviçe bir hobi olmaktan çıkıp sanat eğitimi veren kurumların müfredatına girmiştir. Bu dönemlerde kanaviçe işlemeleri varlık ve statü göstergesi de kabul edilirmiş. Avrupa’daki ilk kanaviçe örneklerinde dini semboller ağırlıklı iken daha sonra manzara çalışmaları da yapılmaya başlanmıştır. II. Dünya savaşından sonra unutulmaya yüz tutmuş olsa da daha sonra tekrardan ilgi görmeye başlamıştır.
Türk işlemelerinde ise kanaviçenin 16. yüzyıla ait tek tük örnekleri bulunsa da kanaviçe 19. yüzyılda yaygınlaşmaya başlamıştır. Anadolu’da kültürümüzle harmanlanıp yeni bir kimlik kazanan kanaviçe Avrupa’daki örneklerine kıyasla; işleme şekli, kompozisyon, renklendirme gibi açılardan farklılık gösterir. Anadolu’nun çeyiz kültüründe önemli bir yer tutan kanaviçe; masa ve sehpa örtüleri, peçete, pano, bohça, kırlent, seccade ve özellikle yatak takımlarında çok kullanılır. Bunların dışında yöresel kıyafetlerin bazılarında da kanaviçe işlemeleri görülür. Kanaviçe işlemelerindeki motifler birbirlerinden örnek alınarak yapıldığı için Anadolu’nun birçok yerinde aynı motiflerin kullanıldığını görmek mümkündür. Günümüzde hobi kursları gibi yerlerde öğretilip sürdürülmeye devam etse de özellikle çeyiz kültürünün de zayıflaması ile beraber kanaviçeye olan ilgi azalmıştır.
Benim kanaviçeye neden ilgi duyduğuma gelecek olursam öncelikle söylemek isterim ki kanaviçe her yerde kolay olarak bahsediliyor olsa da gayet zor bir zanaat. Kumaşın üzerine çarpı işlemek tabii ki kolay fakat kanaviçe çarpı işlemekten ibaret değil. Ben kanaviçenin insana sabrı ve dikkati öğrettiğini düşünüyorum. Çok küçük noktalardan göze güzel gözüken bir motif çıkarabilmek için uzun süre uğraşmak gerekiyor. Ayrıca iplerin birbirine karışmaması, motifin bozulmaması, çarpıların aynı yönde gitmesi için dikkatli olmak gerekiyor. Örneğin ben dört tane adım ilerledim ama dördü de başka tarafa bakıyordu çünkü her adımda çarpıya farklı noktadan başladım. Bunların dışında zaten motifleri oluştururken de planlı olmak lazım. Hatta kumaşın üstüne çizim yapılıp o çizimin üzerine işleme yapıldığını da gördüm. Ben de ilk denememi o şekilde yaptım. Bu şekilde hem takip etmeyi kolaylaştırıyor hem de motifin simetrisi kolay kolay bozulmuyor.
Bu yazımda size eskisi kadar önem verilmeyen bir zanaat olan kanaviçeden bahsetmek istedim. Ben bu zanaatı öğrenmeye başladığım için çok mutluyum. Eğer siz de hem eğleneceğiniz hem de biraz zorlanacağınız bir aktivite arıyorsanız mutlaka tavsiye ederim. Buraya da ilk kanaviçe çalışmamı koyuyorum.
Not: Bu yazıyı yazarken Mine Can’ın “Anadolu Türk Kültüründe Kanaviçe” adlı makalesinden yararlandım. Okumak isteyenler için linkini buraya bırakıyorum.
Can, M. (2017). ANADOLU TÜRK KÜLTÜRÜNDE KANAVİÇE . Motif Akademi Halkbilimi Dergisi , 10 (20) , 319-334 . Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/mahder/issue/33831/374440