Yıldırım Sesli Manasçı: Cengiz Aytmatov

Kırgızların atası Cengiz Aytmatov!

Talas'ta yeşeren dünyaya yayılan koca çınarın aziz anısına.

Kalemin kılıçtan keskin olduğunun kanıtıdır Cengiz Aytmatov. Babası Törekul Aytmatov'un ölümünü hiç unutmamış, onu yıllarca aramış ve bu sırada acısını, sevgisini, hasretini hep satırlara dökmüş. Edebiyata merakı olanlarımız adını duymuştur. Ama onu tanıyan kaç kişiyiz ? Bu yazıda hem Cengiz Aytmatov'u tanıyalım hem de eserleri hakkında biraz konuşalım istiyorum. Hadi gelin bakalım Selvi Boylum Al Yazmalım nasıl doğmuş?

Aytmatov 1928 yılında Kırgızistan'ın Talas eyaletinde doğdu. Dokuz yaşındayken babası tutuklandı ve onu bir daha göremedi. Aslında hayatının en önemli olayları burada başlamış oldu. Çünkü gençliği büyük bir dünya savaşına denk gelirken babasızlık, yoksulluk ve daha bir çok olumsuz koşul onun kendini yetiştirmesini hızlandırmış oldu. Annesi sanatçı, babası SSCB döneminin önemli devlet adamlarındandı. Dünyanın en karışık dönemlerinden birine denk gelen yaşamı savaşın acımasızlığından payını aldı. Genç yaşta gördüğü zorluklar, bozkır şartları ve ninesinden dinlediği masallar, mitler onun kalemini besledi ve bizlerin bugün keyifle okuduğu kitapları doğurdu.

Aytmatov Kırgızlar için bir yazardan çok daha fazlası, bir ata oldu. Onlara Sovyet baskısına rağmen köklerini hatırlattı. Bunu yaparken Rusçayı kullandı, bu şekilde babasının intikamını silahsız, kavgasız Rus edebiyatının devlerinden olarak aldı. Kitapları birçok dile çevrildi. Kimileri Cemile'sini, kimileri Dişi Kurdun Rüyalarını hayranlıkla okudu. Benim ilk göz ağrım ise Gün Olur Asra Bedel oldu. Hemen arkasından okuduğum Cengizhan'a Küsen Bulut ise onun tamamlayıcısıydı. Çünkü Gün Olur Asra Bedel'in bir bölümü olarak yazdığı bu kitabı zamanının Sovyet baskısı yüzünden yayınlayamamış, daha sonraları kitabın içinden çıkardığı bu bölümü ayrı bir kitap olarak yayınlamıştır. Türk sinemasının efsanelerinden olan Selvi Boylum Al Yazmalım filmi de Aytmatov'un Kırmızı Eşarplım kitabından uyarlanmıştır. Kırgız sinemasında da Beyaz Gemi kitabının uyarlandığını görmüştüm. Büyük ölçüde aslına sadık kalarak hazırlanması beni çok şaşırtmıştı çünkü replikleri dinlerken kitabı okuyor gibi hissetmiştim, sevenlerine duyurulur :)

Aytmatov eserlerinde geçmişi, geleceği ve bugünü çok güzel harmanlamayı başaran bir yazar. Bunun en güzel örneklerinden biri Gün Olur Asra Bedel'dir. Bir yandan uzaya yollanan füze bir yanda Kazangap'ın ölümüyle geçmişe dönüş bir yanda da daha da eski efsanelere, Nayman Ana'ya gidiş. Nayman Ana efsanesi demişken mankurttan bahsetmemek olmaz. Peki kimdir mankurt? Akıl almaz işkencelerle kendini yitirmiş, efendisine robot olmuş insandır. Efendisinin bütün emirlerini sorgusuz yerine getirir, buna annesini öldürmek de dahildir.

Efsaneye konu olan Nayman Ana bir mankurt annesidir ve oğlu tarafından katledilmiştir. Bu efsaneyi kitaptan okuyup Aytmatov'un duyguları nasıl aktardığını görmenizi istediğim için detaylandırmak istemiyorum. Ama bu cinayetle ilgili önemli bir detayı da atlamak istemiyorum. Bu da Nayman Ana'nın defnedildiği Ana Beyit mezarlığıdır. Bu mezarlık Kırgızlarca kutsal kabul edilir. Kitap da Yedigey'in dostu Kazangap'ı bu kutsal mabede defnetmek istemesiyle başlar ve akar gider. Bu mezarlığın bence önemli kısmı gerçekteki karşılığı olan Atabeyit mezarlığıdır ve Aytmatov'un kendisi de burada ebedi istirahatindedir. Döneminin mankurtlarınca katledilen babasının ve diğer aydınların topluca defnedildiği mezarlarıda buradadır. Aytmatov ölümüne çok yakın bir dönemde babasının kemiklerine ulaşabilmiş ve babasının ebedi istirahatgâhının ismini "Babaların Mezarlığı" koymuştur. Umarım ruhu burada babasıyla buluşmanın mutluluğuyla sonsuza kadar huzur bulur.

Kalemin gücü silahtan kuvvetli ve bunu Aytmatov kadar iyi kullanabilenlerin sayısı çok az. Zorlu şartlara rağmen kendini yetiştirebilmiş, kendi adını ve babasının adını kalemiyle, yüreğiyle yaşatmış bir yazardan çok daha fazlasıdır Aytmatov. O dönem Sovyet Baskısı altından ezilen halkına özünü hatırlatmak için sıkça mitlere ve efsanelere başvurmuş bu sayede asilimize olmaktan korunmuştur. Kırgızlar tarafından tüm eserlerini Rusça yazması eleştirilse de babasını katledenleri kendi dillerine alt etmesi her yiğidin harcı değildir. Kendisine teklif edilen üst kademe devlet görevini reddederek kalemine sarılması da onun şöhrete değil yazmaya tutkun olduğunu tekrar gösterir. Ömrünün son demlerinde kitabından uyarlanan bir filmin çekimlerini takip ederken rahatsızlanarak 10 Haziran 2008'de Beyaz Gemi'sine binerek Toprak Ana'sına kavuştu. Arkasında bıraktığı kitaplarıyla yaşamaya devam ediyor.