Yunan Mitolojisinde Kadın

Tanrıça sıfatı, güç göstermek için yeterli midir? Yoksa antik çağlarda kadına bakış açısı bugünkünden çok mu farklıydı?

Dinler tarihinde geriye gittikçe, kadın figürlerin oldukça fazla kullanıldığına şahit oluyoruz. Özellikle farklı kültürlerin mitolojik hikayelerinde hep ‘’güçlü’’ bir kadın figürü dikkat çekiyor. Bu konu, ‘’Kadına bakış antik çağlarda daha mı eşitlikçiydi?’’ sorusunu akıllara getiriyor. En nihayetinde tanrılara başkaldıran, onlarla savaşan onlarca tanrıça miti günümüz inanışlarında pek rastlanmayacak türde bir durum. Bugün birlikte Yunan mitolojisini ele alalım. İçerisinde bulundurduğu tanrılar, tanrıçalar, sirenler ve daha pek çok kahramanıyla oldukça feminist bir izlenim bırakıyor, değil mi?

Her hikâyede bulunan ama kimsenin gerçek gücünü bilmediği, evliliğin ve doğurganlığın tanrıçası Hera ile başlamak istiyorum. Evet, Zeus’un karısı, kıskançlığıyla ünlü tanrıça. Hiç bu kadar güçlü bir tanrıçayı neden sadece Zeus’un çapkınlıklarından tanıdığımızı düşündünüz mü? Hiyerarşik olarak en tepede, ancak sadece kocasının birlikte olduğu kadınlara eziyet ediyor. Zavallı Medusa’nın hikayesi ile devam edelim, eminim ilk okuduğunuzda sizi de üzmüştür. Güzel tanrıça Athena’nın tapınağında Poseidon tarafından tecavüze uğruyor ancak cezalandırılıp yaratığa dönüştürülen yine kendisi oluyor. Tıpkı Persephone’nin Hades tarafından kaçırılan, kandırılan bir kadın olmasına rağmen mecbur olduğu yeraltı tanrısının karısı sıfatıyla ölüm, uğursuzluk, uyku ile ilişkilendirilmesi gibi. Oysa Persephone’nin yaptığı net bir kötülüğü yeraltında geçirdiği uzun yıllar boyunca aslında hiç bilmiyoruz, ancak yine de kötü anmayı tercih ediyoruz. Peki Afrodit’e ne demeli? Aşk ve güzellik tanrıçasını Ares’le yaşadığı yasak aşktan, kıskançlık krizlerinden, sebep olduğu savaşlardan biliyoruz.

Koskoca tanrıça sıfatına sahip oluyorsun, -herhâlde bir kadının, veya herhangi bir canlının bu dünya üzerinde sahip olabileceği en yüksek rütbe- ancak ünün sadece toplumun kabul ettiği ataerkil düzene uyduğu sürece güzel kalıyor. Athena gibi yaşadığı ataerkil düzene başkaldırmayıp aksine düzenin işlemesi için hizmet eden bir tanrıçaysan saygı görüyor, neredeyse hiçbir efsanede kötü anılmıyorsun. Savaşçı, bakire, güçlü Athena… Evet, onca tanrıçaya eziyet edip çok uğraştı ama maalesef o bile kadın olmaktan nasibini aldı.

Athena ve Arakne Hikâyesi

Arakne, tanrıça Athena’dan bile daha iyi dokuma yaptığını söyleyen Lidyalı bir ölümlüdür. Tanrıça Athena bu küstahlık karşısında tepkisiz kalamaz ve gururuna yenik düşerek Arakne ile bir dokuma yarışması düzenler. Lidyalı kızın dokumaya olan üstün yeteneği onu kızdırır ve kendisini bir örümceğe dönüştürür. Bugünkü araknofobi(örümcek korkusu) kelimesinin kökeni buraya dayanıyor. İşin özü, her ne kadar erkeklerin yarattığı dünyada, düzene uygun bir tanrıça olsan da kadın olduğun gerçeği hiçbir zaman unutulmuyor ve kıskançlık gibi kadına atfedilen kötü özellikler, gün sonunda seni de buluyor.

Hera’yı çıldırtan, ölümlü, ölümsüz tüm kadınları taciz eden Zeus ‘’tatlı çapkınlıklarıyla’’,

Medusa’nın hayatını mahveden, onu bir canavar olarak yaşamaya mahkum eden; fırtına, sel, deprem ve yıkım tanrısı Poseidon ''güçlü deniz tanrısı'' sıfatıyla,

Persephone’yi kaçıran, hapseden, zorla evlenen Hades ''yeraltının tek yöneticisi'' namıyla,

Afrodit’le yasak aşk yaşayan, suçun ortağı Ares ''hovarda, yaramaz, savaş tanrısı'' olarak karşımıza çıkıyor.

Yani hangi tarihte, hangi kültürde veya evrende gerçekleştiği fark etmeksizin hikâyede kadın ve erkek bulunan her durumun sonu aynı bitiyor. Ortada bir ‘’erkek’’ var, bir de kadın.