yürüme
Kısa bir öykü ve sabahlara uyanmak için bir neden.
Titreyerek sarı ışıklar saçan sokak lambalarının yanından geçtim, gök sabahı doğururken öyle güzel ki şimdi. Açık gökyüzü tüm grilikten uzak ve sonsuza uzuyor, hafifçe geriniyor gecesinden sıyrılmak için ve lacivertinden yavaş yavaş soyunuyor. O soyundukça altından renk renk sarılar, turuncular, morlar ve pembeler çıkıyor. Binlerce gün doğumu izlesem doyamam sanki ona.
Adımlarım hala uyku sersemi, gözlerim hala biraz şiş; yarı uykusuzum ama keyfim yerinde. Yüzümde küçük ama memnun bir gülümseme, üstümde eski bir yağmurluk, ayağımda memleketimin olmayan toprak. Üzmüyor artıkbeni evimin de yurdumun da olmaması. Alıştım yürümeye. Hep yürümeye. Yer yurt bellememeye. Günden önce uyanırım hep, evim olmayan evimden çıkar, kimse yokken bu saatlerde henüz uyanmamış şehri sokak sokak dolaşırım.
Anneler, babalar, çocuklar; yalnızlar; gençler, yaşlılar; işsizler, işçiler; fakirler, zenginler; mutlular, mutsuzlar; gözlerinde yaşlarla uykuya dalanlar ve hırsızlar uyurken; kediler köpekler bana yorgun gözlerle bakarken yüzümde gülümsememle deli bir kadın gibi geçiyorum sokakları. Birkaç başıboş köpek takılıyor peşime. Birlikte yürüyoruz sonra. Yaşasın, ben de yalnız değilim artık.
Sabahları her şey daha temiz, hava, koku ve hatta kenarda duran bir çöp. İnsanlar olmayınca evet daha katlanılır bir dünya ama bu satte insanlar da temiz dünya da. Rüyaları da temiz hayalleri de, niyetleri bile temiz sanki hepsinin.
Nihayetinde güneş doğuyor sonra, bitiyor her sabah değişen güzergahım ve evim olmayan eve geri dönüyorum.
Pencerelerimi sonuna kadar açıyorum, gülümsüyorum.