Yusuf Üçlemesi: Yumurta – Süt – Bal 

- Ben Ankara’dayken Tire'yi çok özlerdim biliyor musun? - Ankara’dayken her yer özlenir.


Semih Kaplanoğlu tarafından kaleme alınan ve yönetilen dramatik üçleme Yumurta (2007), Süt (2008) ve Bal (2010) bir hayat döngüsüne odaklanır. Kronolojik bir bağlamla ilerlemeyen; ölüm, hayal ve rüya temalarının işlendiği bu üçlemenin her bir bölümünde Yusuf karakterinin hayatındaki belli dönemlerde yaşadığı kimlik arayışı süreci konu alınır. 


Yumurta filmi, bir kitap dükkânı işleten Yusuf karakterinin annesinin ölüm haberini alıp memleketi Tire’ye gitmesiyle başlar. Annesinin ölümüyle birlikte kendi geçmişiyle yüzleşmek zorunda kalan Yusuf, hayattan kendisini soyutlamış ve yalnızlığı tercih etmiş bir adamdır. Annesinin ölümü, onun hayatında yeni bir kapı açar. Annesinin bakıcısı Ayla, Yusuf’a annesinin son adağından bahseder. Tire’de kalmak için bir sebebi olmayan ve bir bakıma geçmişini terk etmek isteyen Yusuf, bu adağı gerçekleştirmek için bir süre daha Tire’de kalmaya karar verir. Ayla ile birlikte zaman geçirirken yalnızlığına bir süre ara veren Yusuf, olayların gelişmesiyle birlikte kasabadan bağlarını koparamaz. 



Süt filmi Yusuf’un gençlik dönemini anlatır. Babasının kaybından sonra annesiyle birlikte geçimini süt satıp sağlamaya çalışan Yusuf, kendi idealleri ve babasının emaneti olan annesi arasında bir ikilem yaşar. Annesinin bir gar görevlisiyle yakınlaşmasının ardından Yusuf kendisine en yakın insan olan annesini kaybettiğini ve hayatının artık değiştiğini düşünür. Kendisini dışlanmış hisseden Yusuf’un elinde kalan tek şey şiire olan tutkusudur. Okumaya ve şiire derinden bir tutkusu olan Yusuf, tanınır bir şair olmayı ister ve hayallerine kavuşmak için bir dergiye şiirlerini gönderir. Dergide şiiri yayınlandığında mutluluğunu annesiyle paylaşan Yusuf’un başarısı annesi tarafından beklediği gibi takdir edilmez. Ardından Sağlık sebebiyle askere alınmayışı Yusuf’ta hayal kırıklığı yaratır. Bir kimlik arayışında olan Yusuf, arkadaşına madende çalışmak zorunda olmadığını söyledikten sonra kendisini tıpkı arkadaşı gibi madende çalışırken bulur. 



Üçlemenin son filmi olan Bal, Yusuf’un çocukluk dönemini anlatır. İlkokula yeni başlayan ve kekeme problemi yüzünden konuşmakta zorluk çeken Yusuf, arkadaş bulmakta zorlanır. Neredeyse sadece babasıyla iletişim kuran Yusuf’un hayatında babasının yeri özeldir. Yalnızlık çeken ve yaşıtlarıyla bağ kuramayan Yusuf, çocukluk merakıyla babasının peşine takılarak onunla birlikte ormana bal toplamaya gider. Annesiyle olan ilişkisi, babasıyla olan ilişkisinden çok daha yüzeyseldir. Babası Yusuf’u anlamaya çalışır, ona saygı duyar, onun konuşmasına yardımcı olmaya çalışır, bir bakıma çocukla çocuk olur ve Yusuf’un ilk ve tek arkadaşıdır. Baba ve oğul arasındaki özel ilişki ince detaylarda gizlidir. Örneğin annesinin Yusuf’a süt içmesini söylemesi, Yusuf’un sütü içmemesi, onun yerine babasının içmesi ve Yusuf içmiş gibi bardağı Yusuf’un önüne koyması, baba ve oğulun arasındaki ilişkinin ve güvenin güzelliğini yansıtır. Bir gün ormana uygun bir kovan yeri aramaya giden babanın geri dönmeyişi, kötü bir haberle sonuçlanır. Babasının ölümüyle Yusuf, sessizliğe ve yalnızlığa gömülür. 



Semih Kaplanoğlu’nun Yusuf üçlemesi, bütününde bir hayat döngüsünü ele alırken, her bir bölümünde, hayatının farklı bir döneminde yaşayan Yusuf’un çocukluğunu, gençliğini, 40’lı yaşlarını, yalnızlığını, kendisiyle yüzleşmesini özgün bir dramaturgi ile yansıtıyor. Her filmi Anadolu’nun farklı bölgelerinde çekilen üçleme, izlerken adeta bir şiir etkisi bırakıyor seyircinin üzerinde. Semih Kaplanoğlu’nun şair kişiliğinin bu etki üzerindeki katkısı büyük. Çok az söyleyerek çok fazla anlatan bu minimalist anlatıda müziğin kullanılmayışı, Anadolu’daki her renk tonunun üçlemeye yansıyışı ve üçlemenin birbirinin devamı olmayıp bir bütünü oluşturması Semih Kaplanoğlu’nun modern Türk sinemasına getirdiği yeni soluğun işaretlerinden bazıları. Kaplanoğlu, Yusuf üçlemesiyle yeteneğini ortaya koyarken, seyirciyi Yusuf’un yaşadığı hayat döngüsüyle etkisi altına almayı başarıyor.