Behzat Ç.: Post-Modern Tüketim Kültüründe Bir Anti-Kahraman

Behzat Ç., modern toplumun adalet anlayışını ve erkeklik normlarını sorgulayan bir karakterin portresini sunuyor.

Behzat Ç, dizinin toplumsal yapısı, adalet anlayışı ve davranış-devlet ilişkileri üzerindeki kapasitenin daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır. Toplumsal bölünmeler, karakterlerin kişisel çatışmaları ve politik gönderimler üzerinden, genel teoriler ile bölümlere ayrılarak yorumlanması:

Kitle iletişim araçları post-modern çağda tüketim nesnesi olarak varlığını sürdürüyor. Ekonomik piyasalar için konuştuğumuz arz-talep dengesi kitlesel iletişim araçlarında üretilecek olan tüketim olgularına da yöneliktir.

“Postmodernizm, üretim süreci; tüketim artışlarından, ürün değişimlerinden, marka ve imaj değişimlerine geçişin, fonksiyonel tüketimden uzaklaşıp sembolik tüketime yönelişin adıdır.”

“Nesnelerin tüketimi, yeni kullanılanların ve markaların tüketimi şeklinde yeniden şekillenmiştir. Nesneler, içerikleri ve kullanım değerlerinden yalnızca gösterge değerleri ile anlam kazanmaya başladı. Bu anlamda, tüketim artık işlevsel birimlerle değil, gösterge değerlerine göre yapılmaktadır.”

Post modern çağ ile birlikte, 20. yüzyılın başındaki üretimin temel kaygısı, her zaman olduğu gibi yine sermayeyi tüketmiştir. Fordist üretim, üretimin kapsamı artıyor, evet bu doğru!

Post-modern toplumun, tüketimin çılgınlığına ve çok yönlülüğüne fordizm yetebilir mi? Hayır. Çünkü “günümüzde tüketim olgusu, işlevsellik fayda sağlama aracının varlığı, hazların, faydaların ve tatminin ön programın ortaya çıktığı bir olgu olarak yeniden okunmaktadır.”

“Tüketim bir söylemdir. Yani tüketimin çağdaş toplumun kendisi üzerinde bir söz, ortaklarımızın kişisel konuşma tarzıdır. Birleşebilen, toplumun tek nesnel gerçekliği alışveriş fikridir.” -Baudrillard'ın eseri.

Tüketim kültürü kişinin özsel tercihlerini yapmasına fırsat vermez. Tüketim kişi için işlevsel olmaktan uzaklaşmıştır. Kişi, gösterge değerlerine göre tüketim araçlarını kullanır.

Yani post-modern çağda medya sektörü hem üretiliyor hem de tüketiliyor. Bu toplumsal kültürellerin kendilerine has özellikleri olan siyaset biçimlerinden ve kültürel tüketimlerinden alım yapmak ve bu yönde kategorize etmek yanlış olmayacaktır.

Popüler bir Emrah Serbes çizgi romanının baş karakteri olan Behzat Ç. Söz konusu yazımın senaryoya uyarlanmasıyla dizi serisi haline geldi ve ulusal kanalda haftada bir bölüm olarak yayımlanmaya başlandı. Çok okundu, beğenildi ve takip edilmekle beraber birkaç film yapılmış ve hatta yakın zamanda dijital platformda kendine yeniden yeniden yer bulmuştur.

Yıllardır yeniden düzenli olarak belirli olmayan ayrılma tekrarlanan yapım, gösterim yeri değişiminde içeriğinde değişmemiş ve kendine has özellikleri taşımaya, beğenileri toplamaya devam etmiştir.

Stuart Hall, medya iletilerinin yeniden üretim süreçlerine maruz kaldığını, üretim ve tüketim süreçlerinin medya iletileri bağlamında birbirinden keskin sınırlarla ayrılamayacağını vurgulamaktadır. Çünkü, olgular tek başına anlam üretemez ve iletemez. Olgular salınıverdiği mekân içerisinde anlaşılır ve sembolik değer üretir. Böylece, olgu ve toplum arasında sembolik bir dil oluşur. Sembolik dilin anlaşılması için de araştırmacı kodlama yapmalıdır. Olgulara anlam yükleyen olayların tümüyse birer kod olarak adlandırılacaktır. 

Kültürel paylaşım aygıtları olan eserlerin toplumla paylaşılmasının ardından toplum tarafından özümsenen kültürel ürün unutulmaz, ölümsüz olur. “Stuart Hall, kültürel çalışmalarda özellikle toplumla ilintili bir bağlantı arıyorsak kodlama modelini kullanarak kahramanın kodlarını ve temsillerini çözümlemeyi önerir.”

Bu kodların tespitini yapabilmek, kültürel ürünün toplumdan aldığı yanıtı ya da iletişim diliyle göndergesel bağlamın sıfatlandırmasını yapmaya yarayacaktır.

Baş karaktere hayat veren usta tiyatro oyuncularımızdan olan sevgili Erdal Beşikçioğlu’nun ‘Onedio’ programında yaptığı röportajda karakterle ilgili sorulan sorulara cevap vermiştir. Soruların hitabet bölümlerinde Sevgili Erdal Beşikçioğlu’na amirim denmesi karakterin toplumla hala iç içe olduğunun göstergesidir. Yine aynı röportajda Beşikçioğlu’na sorulan, “Amirim! Biz yapsak amiyane tabirle ‘hanzo’ oluruz Behzat’ı neden sevdiler?’ sorusuna cevaben Behzat’ın çok sağlıklı olmadığını, iyi yanlarının yanında majör kusurlarının da olduğunu kabul eden Erdal Beşikçioğlu, ben de anlamadım, sosyologlar araştırsın şeklinde bir cevap vermiştir.

Dolayısıyla, bir sosyolog olarak literatür taramalarını ve saha araştırmalarını inceledim. Yayının tüm bölümlerini izledim. Hep birlikte bakalım neden hikayesi ve adı tamamlanamayan Behzat Ç’yi sevdik?

Şunu söylemeden geçmek yanlış olacaktır. Türkiye’de yayım hayatı bitmiş olmasına karşın hala gündemde olan birçok yapım vardır. Behzat en belirgin örnek olmasıyla beraber, bu kategorinin tek sahibi ve karakteri değildir. Ancak, diğer aklınıza gelen karakterlerin tümü de az sonra tartışacağımız anti-kahraman özelliklerini taşıması sebebiyle, yine aynı açıklamalarla anlaşılabilir olacaktır.

Ana hatlarını çizmeye çalıştığım kültürel tüketim temelli bu konuyu erkeklik algıları ve toplumsal cinsiyet ile açıklayacağım.

Kahraman karakter, genel itibariyle tüm kültürel paylaşım alanlarında idealize ve tek tip resmedilmektedir. Kahraman, oluşturulduğu zaman ve mekâna da bağlı olarak genellikle iyilik ve erdemli olmakla addedilir.

Hall, kültürel eserlerin anlaşılmasında toplumun hegemonik kültür alanındaki yeniden üretimine odaklanmaktadır. Bu kültürel anlamlandırma, toplumlarda aralıksız bir şekilde gerçekleştirilir ve bunu sağlayan unsur, göstergelerin ve kodların, alt kodların doğası, metinlerarasılığıdır. Dolayısıyla, bu perspektifte izleyici aktiftir. İzleyici kişi, tarihinden; zaman ve mekanına bağlı olarak tükettiği nesneyi yeniden yorumlayacak, anlamlandıracak ve bahsettiği bir takım alıcı tepkilerinden birini verecektir.

Polisiye anlatıların olay örgüleri evrensel bir biçimde düzenlenmiş, aynı standatlarda gelişmektedir. “İlk olarak, anlatı bir suçun işlenmesiyle başlar. Daha sonra hikâye güvenlik güçlerinin ve ana karakterlerin olay yerine gelmesi, ana karakterlerin olağan şüphelileri sorgulaması ve ipuçlarını sürmesi, güvenlik güçlerinin failleri takibi ve tutuklaması, son olarak da ana karakterlerin, -kimi zaman faillerin itirafı ile- suçu çözmesi ile son bulur.”

Behzat, yalnızca adaletten yana olduğunu savunan, adaletin Robin Hood’u olma hayaliyle yaşayan bir karakter olarak oluşturulmuştur. Onun bu tutkulu adalet isteği toplum tarafından kabul edilebilir olmasını kolaylaştırmıştır. Behzat, adalet isteğini kendi hayatında yaşadığı türlü adaletsizliklerle de bağdaştırır. Mesleği için yaşarken kendine has tarzını mesleği çevresinde şekillenmiştir.

Ç, eleştirel kodların yanında geleneksel kodlarla birlikte inşa edilmiştir. Literatüre göre, eleştirel kodlarla inşa edilmesi izleyicilerin özdeşlik kurmasını zorlaştırmıştır. Geleneksel kodların dışına çıkarak inşa edilen karakterlerle özdeşlik kuramaz mıyız? Peki, geleneksel kodlara sahip olmayan bir izleyiciysem benim de kahraman olabilme şansım beni heyecanlandırmaz mı? Geleneksel kodlara yalnızca kamusal alanda uymak zorundayım. Sahne önü performansım bittiğinde, evime, odama; sahne arkama çekildiğimde ben de Behzat olabilir miyim?

Anti-kahraman karakter olmak, Behzat Ç.

Anti-kahraman, kişilerin kendini kolayca özdeşleştiremeyeceği karakter olarak sunulur. Ancak, “Türkiye’de yayınlanan diziler ile bu anti-kahraman figürlerin, toplumdaki erkeklerin kendilerini özdeşleştirilebilecekleri erkeklik algılarını/imajlarını yeniden üretmelerine yardım ettiğini savunulmaktadır. Burada önce, post-modern tüketim kültüründe imaj, hegemonik erkeklik ve anti kahraman kavramlarını tartışacaktır. Bu bağlamda, bireylerin post-modern kültürün bir ürünü olarak, satın aldıkları mal ve hizmetlerle nasıl kimlik sahibi haline geldiğini anti-kahraman erkeklik temsilleri üzerinden incelenmektedir.”

Anti-kahraman, kötü karakterlerin özelliklerini barındırırken, ki; buradaki ‘kötü’ olma hali toplum tarafınca kabul edilmeyen tüm davranış kalıplarını içerir, klasik kahraman dürtüleri ile hareket eder. Anti kahraman, geleneksel kahramanlık ilkeleriyle uyuşmayan ancak kahraman olan karakterdir. Salt kötü değildir, belli türden içinde bulunduğu toplumun kabul edebileceği bir kötüdür. Tüm iyi ve kötü alanların netliğine karşıt her şeyi içinde barındıran ve ‘insan’ olan gerçekliğe yakın kahramandır. Anti-kahramanlar, kahramanların aksine bir jenerasyonun tüketim nesnesi değildir. Birkaç jenerasyon tarafından da tüketilir. Anti-kahraman karakterdeki insansılık, tüketicinin kendi hayatını daha kolay anlamlandırmasına olanak vermektedir.

Kültürel tüketim ürünlerinin olgusallaştığı bu dönemde, anti-kahraman karakterler; toplumun kültürel normlarıyla da bağlantılı olarak izleyicilere yönelik belirli imajları ve idealize edilmiş tipleri sunar. İzleyici, imajları kabul etmek, onaylamak zorunda değildir; ancak normların vurgulanması sebebiyle de kendi kimliğini kuracak bu sayede de söz konusu imajlarla özdeşim kuracaktır. Böylesi durumlarda imajlar oluşur, eleştirilse de, kabul edilir ve bir süre sonra sorgulanamaz, gerçekliğin bizzat kendisi olur.

Ç, toplumsal normların ana damarlarından biri olan ve birçok yerli dizde işlenen ‘adam gibi adam’ olma özelliklerini taşımaktadır. Emrah Serbes bir röportajında, adam gibi adam olmayı, Ç’nin erkeklere arzularını hatırlattığını, sistemin içinde savrulup giderken yapamadıklarını; herkes dosdoğru bir adam olmak ister, bu zor bir şeydir. Sınırsız tavizler verilir hayatta. Ç, taviz vermenin mümkün olduğunu verilen tavizlere rağmen yine de ‘adam gibi adam’ olunabileceğini gösteriyor. Bu gösterim de izleyiciyi, özellikle de erkek izleyiciyi Ç ile bütünleştiriyor.

Sosyalizasyon süreçlerinin işenmesi bir diğer önemli başlıktır. Ç, suskun ve yalnız bir adam portresi çizer bunun yanında, çoklu çevresi ve zengin iletişim ağının içinde yaşanan yalnızlık, kapitalizmin yarattığı yabancılaşmanın örneğidir. Bu yalnızlığın ve yabancılaşmanın yarattığı mutsuzluk hali izleyiciye erkekliğin ne olduğunu ve toplumsal cinsiyet rollerini düşünmeye yöneltmektedir. Böylesi de kamusal alanda tüketilen soyut değerlerin dolaşıma girmesinin bir başka örneğidir.

Ç’nin ve çevresinde bulunan diğer erkek karakterlerin kendi içerisinde birbirileriyle ast-üst ilişkisi ve iletişim stratejileri vardır. Birinci iletişim halkasında olan erkek bireyler birbirleri ile ortak toplumsal normların temsiliyetini göstermekte ve bu sayede birbirlerini kabul etmektedirler.

Bourdieu, eril tahakkümün işleyiş unsurları arasında erkek akran onayından bahseder. Erkekler kendi aralarında birbirine karşı kurdukları tahakküm ilişkileri onların mevcudiyeti için önemlidir. Ç, anti-kahraman olmakla beraber ataerkil idealleri de pekiştirmekten geri durmamaktadır. Oluşturulan kültürel olgular bireylerin ürünü tüketmesini sağlamak için baskın toplumsal cinsiyet rollerinden yararlanmak zorundadır.

Örneğin, “dizide kadın, cinsel obje, eş, anne, kız çocuk olarak yer almaktadır. Bu sayede kadının toplumsal kimliğini oluşturan statü imgeleri erkek egemen ideoloji bağlamında oluşturulmaktadır. Ç, hikayedeki kadınların koruyucusu ve gözeticisidir. Ç, hayatındaki kadınları yüceltip, dış görünüşlerine övgüler yağdırsa da ve tüm bunları aşk ve sevgi şemsiyesi altında yapsa da sonunda verilen temel mesaj kadınların güçsüz, korunmaya ihtiyaç duyulan varlıklar olduğudur. Başka bir deyişle, hali hazırda toplumdaki temel yargıyı yeniden üretirler. Behzat karakterinin Savcı Esra’yı  korumaya çalışırken gösterdiği kahramanlık aslında toplumda var olan geleneksel erkekliğin yeniden üretilerek tüketime sokulmasıdır. Çünkü sergilenen bir nevi korumacı cinsiyetçiliktir. Glick ve Fiske’nin çalışmalarına göre korumacı cinsiyetçilik, erkek egemenliğinin ve buyurucu cinsiyet rollerinin daha romantik ve nazik bir biçimde meşrulaştırılmasıdır (1996). Korumacı cinsiyetçilik şefkat ve korumacılık duygularından oluşur. Behzat Ç.’nin hayatlarındaki kadınları korurken sergilediği tutum ve davranışlar bu durumun örneğidir. Kadının duygusal, ruhsal ve erkeğin korumasına muhtaç olduğu düşüncesi romantik aşk ile harmanlanarak zararsızmış gibi gösterilerek “erkek” olmanın bir şartı haline getirilir. Bu erkek olma şartı ekrandaki imajların tüketimi ile seyirciye aktarılır ve romantik erkek imajı ile erkeklik/ korumacı cinsiyetçilik üretilmeye devam edilir.”

Dil ve jargon kullanımı yalnızca iletişimin bir parçası değil aynı zamanda sınıf, statü temsiliyeti olan sembolik bir anlatı oluşturmaktadır.

Ç’nin ve diğer erkek karakterlerin küfür kullanımı, kullanılan küfürlerin de cinsiyetçi niteliği toplumsal alanda dolaşımı ve karşılığı olan mesajları içermektedir. Bu bağlamda korumacı bir cinsiyetçilik taşıyarak, geleneksel erkeklik söylemleri yine yeniden üretilmektedir.

Ç’nin yarım kalan hikayesini ben de yarım bırakmamak için sosyoloji literatürünün diğer kuramlarıyla da ilişkisini kurmak ve literatürdeki eksikliği kapatmak isterim.

Kültür endüstrisinin ilk yorumcularından olan Frankfurt Ekolü, kültürel ürünlerin, kitleler üzerindeki etkisini inceler. Kültür ürünleri toplumu pasifleştirmektedir. Kültürel ürünler bu kurama göre kapitalist düzeni koruyan ideolojik bir mekanizma olarak çalışır, bireyler bilinçli olmayan tüketicilere dönüşür.

Ç, bu teorinin tam aksi istikametinde bir yerdedir. Anti-kahraman karakterimiz geleneksel toplumsal normları içermesiyle birlikte eleştirel tavırlarıyla birlikte toplumsal düzene karşı sorgulama yaratan anlatı oluşturur. Ç’nin yozlaşmış polis teşkilatına, adalet sistemine karşı yönelttiği eleştiriler izleyiciyi düşünmeye davet eder. Böylece popüler kültür toplumsal eleştiriyi güçlendiren bir koridor oluşturmaktadır.

Ç, Gramsci’nin Hegemonya teorisi ile de açıklanabilir. Bu teoriye göre Ç, karşı-hegemonik ürün olarak değerlendirilir. Ç, sistemin sunduğu adalet anlayışına karşı kendi ahlaki doğrularını savunan, sisteme uymayan ve toplumun marjinalleşmiş kesimlerinin sesi olan anti-kahramandır. Hegemonik düzenin temsil ettiği disiplin ve yasaların aksine, Ç; kaotik, düzensiz ve eleştireldir. Dizinin içinde yer alan yozlaşmış adalet sistemi ve polis teşkilatı eleştirileri, izleyiciyi devletin hegemonik kontrolünü sorgulamaya teşvik eder.

Ç, Durkheim’ın ünlü anomi kuramıyla da ilişkilendirilip açıklanabilir. Ç, kurallarına göre yaşayan, devlet ve toplumun dayattığı kuralları umursamayan bir figür olarak işlenmektedir. Böylelikle yabancılaşma kavramıyla tekrardan ilişkilendirilmeyi mümkün kılar. Ç’nin alkol ve tütün bağımlılığı, özel hayatındaki karmaşa Durkheim’ın anomi kavramını da içermektedir.

Öte yandan Weber’in ünlü ‘demir kafes’ kuramına da karşı çıkan bir figürdür. Bürokrasi kurallarına uymayarak kendi adaletini sağlama arayışındadır. Rasyonel bir hukuk sistemini reddeder ve ahlaki değerleri ile hareket eder.  Devletin mekanik yapısı altında ezilen bireylerin eleştirisi kuram ve Ç tarafından ortaklaşa eleştirilmiştir.

Foucault, iktidarın bireyler ve toplumsal yapılar üzerindeki görünmeyen etkilerini ele alırken, özellikle disiplin ve gözetim kavramları üzerinde durur. Foucault’ya göre, modern toplumda iktidar sadece baskı yoluyla değil, bireylerin içselleştirdiği disiplin ve gözetim yoluyla işler.

Behzat Ç. dizisi, Foucault’nun iktidar ilişkilerini anlamak için ideal bir örnektir. Dizideki adalet sistemi ve polis teşkilatı, bireylerin üzerinde sürekli bir gözetim mekanizması kurmaya çalışırken, Behzat karakteri bu disiplin ve gözetimden kaçar. Behzat, sistemi reddederek devletin gözetim mekanizmalarından bağımsız hareket eder ve kendi adalet anlayışını yaratmaya çalışır. Foucault’nun disiplinci topluma dair görüşleri, dizideki bürokratik yapının bireyler üzerindeki baskısıyla örtüşür.

Bauman’ın akışkan modernite kavramı, modern toplumun sürekli değişen, belirsiz ve güvenilmez yapısına dikkat çeker. Bireyler, bu akışkan yapıda sürekli olarak güvencesizlik ve belirsizlikle karşı karşıya kalır.

Behzat’ın yaşamı, Bauman’ın akışkan modernite tanımına uygun bir şekilde kaotik, belirsiz ve güvencesizdir. Sürekli işini kaybetme tehdidi altında, adaleti sağlayamayan bir sistemde var olma mücadelesi verir. Akışkan modernite, bireylerin geleneksel yapıların çözülmesiyle birlikte sürekli bir kimlik ve anlam arayışı içine girmelerine yol açar. Behzat da bu arayışın içindedir; ne tam anlamıyla bir devlet görevlisidir, ne de sistemin dışında bir birey. Bu, onun modern toplum içindeki yerini sorgulamasına ve bir tür varoluşsal kriz yaşamasına neden olur.

Bourdieu’nün sembolik şiddet kavramı, egemen sınıfların kültürel ve sosyal sermaye aracılığıyla diğer sınıflar üzerinde tahakküm kurduğunu açıklar. Bireyler, bu sembolik şiddeti fark etmeden içselleştirir ve sosyal yapıdaki eşitsizlikler meşrulaştırılır.

Behzat Ç. dizisinde, sembolik şiddet olgusunu polis teşkilatı, adalet sistemi ve toplumun diğer katmanları arasındaki ilişkilerde görmek mümkündür. Dizideki karakterler, özellikle alt sınıflardan gelen insanlar, adaletin sadece egemen sınıflar için işlediğini, yoksul kesimlerin ise sistem içinde ezildiğini sürekli olarak deneyimler. Behzat’ın adalet arayışında karşılaştığı engeller, toplumdaki sembolik şiddetin bir yansıması olarak değerlendirilebilir. Devletin ve polis teşkilatının sembolik şiddet uygulayarak bireyleri kontrol altında tutma çabası, dizide sıkça ele alınan bir tema olarak öne çıkar.

Standing’in “prekarya” kavramı, modern ekonomide güvencesiz işlerde çalışan, sosyal haklardan yoksun ve sürekli ekonomik belirsizlik içinde yaşayan yeni bir sınıfı tanımlar. Prekarya, hem ekonomik hem de toplumsal güvencesizlikle karakterize edilir.

Behzat Ç., tam anlamıyla bir prekarya figürü olmasa da, onun yaşadığı ekonomik ve sosyal belirsizlikler söz konusu sınıfı temsil etmektedir.

Prekarya sınıfı, Türkiye’deki en geniş halk sınıfıdır, kültürel bir olgunun bu gerçekliği içermesi; karşılıklı olarak birbirimiz anlıyoruz, aynı yerdeyiz ve bende sizdenim demenin en kuvvetli şeklidir.

Sonuç yerine: Behzat Ç., Türkiye’nin toplumsal yapısına dair önemli bir eleştiri sunarken, aynı zamanda post-modern tüketim kültüründe anti-kahraman figürünün nasıl yeniden şekillendiğini anlatıyor. Onun adalet arayışı, sistemle olan çatışmaları ve toplumsal cinsiyet rollerine yönelik tavırları, birey ve devlet arasındaki ilişkiyi yeniden sorgulatan bir anlatı oluşturuyor. Bu karakter hem toplumsal normlara karşı duruşu hem de içsel çatışmalarıyla izleyicinin kendi yaşamına ve kimlik arayışına bir ayna tutuyor. Toplumda hâkim olan eril tahakküm, sembolik tüketim ve hegemonya gibi kavramların etrafında şekillenen Behzat Ç., aslında toplumun bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor. Behzat Ç.’nin izleyici üzerindeki etkisi, sadece bir televizyon karakteri olmasından değil, aynı zamanda modern dünyanın sorunlarını ve bireyin varoluş krizini derinlemesine temsil etmesinden kaynaklanıyor. Anti-kahraman figürü hem toplumsal düzeni hem de bireysel kimliği sorgularken, bu karakterin toplum tarafından nasıl kabul edildiği ve benimsendiği, dizinin etkisinin bugün bile devam etmesinin en önemli sebeplerinden biri.


Kaynakça:

Medin, B. (2016). Kahramanın Ç hali: Temsil ve özdeşlik bağlamında Behzat Ç. üzerine bir alımlama çalışması. Abant Kültürel Araştırmalar Dergisi (AKAR), 1(1), 96-118.

İşman, A., & Yağlıcı, M. (2023). Türkiye’deki ulusal kanallarda yayınlanan dizilerde suçun ve suçlu profilinin analizi [The analysis of crime and the profile of crime in series broadcast in national channels in Türkiye]. Erciyes İletişim Dergisi / Journal of Erciyes Communication, 10(2), 949-962.

Gedik, E. (2016). Bir tüketim kültürü ürünü olarak anti-kahraman erkek imajları [Anti-hero male images as a consumption culture product]. ViraVerita, 2016(2).

Akar, S. (Yönetmen). (2010-2019). Behzat Ç. [Televizyon dizisi]. Adam Film.