Bir Milleti Kutuplaştıran İftira: Atatürk Dine Düşman mıydı?
Gazi'ye atılan iftiraları savuşturmayı görev edinen bir gencin yazısı.
Günümüzde özellikle siyasal İslamcılar, mürteciler (gericiler) ve Cumhuriyet düşmanları tarafından süregelen boş iddialar çerçevesinde milletimizde bir yanıltıcı sorgu oluştu: Atatürk dine düşman mıydı, ateist miydi? Gelin bunu beraber inceleyelim.
Öncelikle modern ve laik bir devletin bürokrasisinde görev alan kimse - cumhurbaşkanı, başbakan, büyükelçi, bakan ve bilumum siyasiler – dini görüşlerini, anlayışlarını, yaşayışlarını devlet kademesinde asla kullanmamalı, din düşüncelerini vatandaşlara ve görevlerine karıştırmamalı ve din gibi kutsal bir mertebeyi katiyen istismar etmemelidir. Günümüzde maalesef ki bunun örnekleriyle sıkça karşılaşıyoruz.
Çoğu günümüz din adamı ve dini görevli kimseler, başta Atatürk ve İsmet Paşa olmak üzere cumhuriyetimizin kurucu kadrolarından birçok kişiyi dinsizlik, ateistlik, Türk düşmanlığı gibi birçok yalanla iftira yağmuruna tutsa da sizlerin de tahmin edebileceği üzere bu söylemler birer safsatadan ileri gidebilmiş şeyler değildir. Bunlar, düpedüz iftira, kumpas, milleti kutuplaştırmaktan başka hiçbir işe yaramayan; ayrıca dinimiz İslam’ın kurallarından biri olan “ölünün arkasından kötü konuşup iftira atmak en büyük günahlardandır.” kaidesini çiğneyen sözlerdir. Bunu söyleyen güruh, o dönemde camilerin kapatıldığını, Kuran’ın yasaklandığını, camilerin ahırlara çevrildiğini (!) söyleseler de, birkaç sayfa dahi olsa Cumhuriyet Tarihini okumuş, azıcık bilgisi olan her kimse bu iddialara inanmaz ve reddeder. Bu gibi söylemlere ancak cahil ve okumamış insanlar inanır.
Gelgelelim Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Paşa’nın dinimize kesinlikle karşı geldiği, ateist olduğu, Müslüman olmadığı iddiası tamamen safsatadır. Kabul edelim ki bugünün çoğu Müslüman’ı gibi, Ulu Önder de ibadetini dört dörtlük yapan biri değildi. Sigara tiryakiliği ve alkol alışkanlığı bulunmaktaydı lakin günümüzde “Elhamdülillah Müslümanım.” diyen herhangi bir din mensubuna bakıldığında çoğunluğunda sigara kullanımı, hatta bazılarında alkol alışkanlığı, meyhane düşkünlüğü dahi bulunur. Bu gibi insanlar “Müslümanım” diyebiliyorsa, vatanımızı kurtaran ve bizi gayrimüslim İngiliz, Fransız, Yunan’ın eline bırakmayan Kemal Paşa ve onun arkadaşlarının dini inançlarını sorgulamak bir cehalet vesikasıdır.
Yazımın başında dediğim gibi siyasiler dini inançlarını görevlerine ve halka yansıtmamalı, işlerini layıkıyla yapmalıdırlar. Atatürk de asla hayatı boyunca gerek askerlik görevlerinde, gerek Meclis toplantılarında, gerek reis-i cumhur görevinde işine dini katmamış, vatandaşı dini söylevler ile kendisine bağlamamıştır. Doğru olanı da şüphesiz budur.
Atatürk’e “ateist” iftirası atan ve “dinsiz” yaftası yapıştıran güruhun bir dayanağı da şudur: Atatürk’ün 1936’da yaptığı bir Meclis konuşmasında ettiği “gökten indiği sanılan kitaplar” sözü. Bu söz Kuran, İncil gibi kutsal kitaplara söylenmemiş, Atatürk’ün Meclis’te hitap ettiği Mason lobisine mensup vekillere karşı söylediği bir parmak sallama sözüdür. Oysa Atatürk, aynı meclisi 1920 yılında ellerini açıp dua ederek açmış, aynı mecliste Diyanet İşlerini açarak başına Rıfat Börekçi’yi atamış, aynı mecliste “Hepimiz Müslümanız” ibaresini içeren bir konuşma da yapmıştır. Bu sözlerim Meclis tutanaklarıyla kontrol edilerek doğrulanabilir.
Farz edelim ki Atatürk ateistti, ateist bir adam niçin İslam’ın yüzyıllarca bayraktarlığını yapan ve son kalesi olan Türkiye coğrafyasını gayrimüslim işgalcilerden kurtarmak için uğraşsın? Neden halka sahte fetvalar ve dinle alakası dahi olmayan safsatalar yayan hocaları (!) idam etsin? Neden Meclis açılışında dualarla elini açarken poz versin ve niçin Diyanet İşleri Başkanlığını kursun?
Bir insanı kesin yargılamadan önce iyice düşünüp, kanıt bulup öyle yargılamak gerekir. Aksi takdirde kanıtlanmamış bir yargı, iftiraya dönüşebilir ve çok yanlış bir insani harekettir. Tekrardan Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşlarını saygı, minnet ve rahmetle analım.