Bir Pazar Sabahı Rüyası
Pazar sabahlarına yaraşır bir öykü bu.
Hışır hışır… Hışır hışır…
Nefret ediyorum bu sesten! Naylon torba sesinden nefret ediyorum. Pazar pazar… Uyku üstüme yapışmışken, üstelik bende eğreti dururken… Tek isteğim, hala uykum varken doya doya uyumak…
Hışır hışır…
Bir insan bu kadar torba ile, üstelik pazar sabahı ne yapıyor olabilir?
Bir sinir geliyor göğüs kafesimi sıkıştıran. “Ya sabır” diyorum; gitmiyor. Bağırmam lazım ama arıza çıkarmak da istemiyorum. Neticede pazar… Pazara sakin duruşlu, kare pijamalı, ılık sabahlar yakışır.
Hışır hışır…
Yok, bu böyle olmayacak! Kalkıp bu sinir bozucu sesi çıkarana bir güzel ayar vermek lazım. Bir pazarımız var. Var, değil mi?
Sırtımda bir ürperti ile kalktım yataktan. Biri camı mı açık bırakmış? Off, bir titreme geldi ki sorma gitsin! Hemen yatağa dönüp, yorgana sarılıp acil uykuya geçme ürpertisi…
Ama yok! Bu hışırtıyı yapana bir şeyler demem lazım. Sabahı ziyan olan pazarın geri kalanı güzel olmuş ne fayda!
Hışırtıya doğru yürüyorum. Paldır küldür gidiyorum ki sinirlendiğim belli olsun. Kapı aralık… Soğuğun nereden geldiği belli oluyor. Bu havada cam mı açılırmış?
Uykumu dağıtmadan buna bir son vermem lazım. Daha gördüğüm güzel düşe devam edeceğim. En çok da buna sinir oluyorum. Düşlerimde bile rahat yok bana!
İtiyorum kapıyı sessizce.
Hışır hış…
- Babaanne!..
Maviş gözleri dönüyor bana ama çipil çipil bakmıyor nedense.
- Babaanne… Öldüm mü ben?
- Hıh hıh… Nereye ölüyon, ölmek kolay mı öyle?
- E, ne arıyorsun burada? Yine açmışsın valizi?
- İlaçlarıma bakıyorum. Dizlerim sancıyor. Uyutmadı beni meret!
- Eskiden de böyle yapardın. Uykumun en güzel yerinde torbalarla hışır hışır ses çıkarırdın. Ne var bu torbalarda, bilmem. Sanki altın, anasını satayım! Alt tarafı beş-on liralık ilaçlar… Bir de iç içe torbalara koymuyor musun, sinirlerim zıplıyor yerinden!
-Nemmen?(Ne bileyim) Torbalara yazık olur diye atamadım işte.
-Hangi ilacı arıyorsun peki?
-Fermidon…
-Gel, ben sana vereyim. Bırak onları.
- Kaynamış suyla ver bari!
- Babaanne, hala mı kaynamış su yahu?
Allah’ım! Nasıl bir iş bu? Benim ne tarihim var ki tekerrür etsin? Yok, ben kesin öldüm. Beni de huyumu, suyumu, her şeyimi ondan aldığım babaannemin yanına koydular. Koydular ki yabancılık çekmeyim.
- Hadi, sen yat artık… Geçer sancılarım birazdan.
- Tamam, yatarım. Sen de bırak şu torbaları artık.
- Tamam, tamam…
- Yaşmağın açılmış, onu saralım. Al, bak tespihin de burada.
-Hadi hadi, yat!
- Yatıyorum, tamam!
- …
- Babaanne?
- Hı?
-Güzel mi oralar?