Birlikteliğin Sonucundan Doğan Teklik: Hüsn ü Aşk

Aradığın şey belki de içindedir. Aşk, birleşmek değil tek olmaktır.

Şeyh Gâlib, Hüsn ü Aşk adlı mesnevisini 1782 yılında, girdiği bir iddia üzerine kaleme almıştır. Yani eser, bir inat uğruna yazılmıştır. Eserini altı ay kadar kısa bir süre içerisinde tamamlamıştır. Bu mesnevi aruzun “mef’ûlü mefâ’ilün fe’ûlün” kalıbıyla yazılmıştır. Hüsn ü Aşk, 2041 beyitten meydana gelmektedir. Bu beyitlerin yanı sıra her biri altı kıta olmak üzere dört tardiyye de bulunmaktadır. Bu şekli ile mesnevi toplamda 2101 beyit sayısına ulaşmaktadır.

Hüsn ü Aşk, son dönem Divan edebiyatının en önemli örneklerinden biri sayılmaktadır. Şeyh Gâlib’in de yirmi altı yaşında kaleme aldığı başyapıtıdır. Bu mesnevi tasavvufi bir alt yapıya dayanmaktadır. Eserin her yanında tasavvufi simgeler bulunmaktadır. Ancak yalnızca tasavvufi unsurlar üzerine ve yalnızca tasavvufi bir amaçla yazılmamıştır.

Eserin kahramanları ise Hüsn ve Aşk’tır. Kurgusal olarak Hüsn (güzellik) adına sahip bir kız ile Aşk adına sahip erkeğin aşkını anlatan tasavvufi temeller üzerine kurulu olan bir mesnevidir. Her şey Hüsn’ün Aşk’a âşık olması ile başlar. Birbirlerine kavuşmaları uğruna geçecekleri yollar korkunç ve zorludur. Hikâye mutlu son ile biter. Hikâyenin sonunda Hüsn’ün Aşk, Aşk’ın da Hüsn olduğu yani birlikteliğin sonucunda bir teklik doğduğu anlaşılmaktadır.  

Hüsn ü Aşk yazıldıktan sonra başka şairleri de etkilemiştir. Pek çok şair, eserini yazarken Hüsn ü Aşk’ı örnek almıştır. Şeyh Gâlib ise Mevlânâ’nın sıkı bir takipçisidir. Hatta eserinde bunu dile getirmektedir. Eserin, mesnevi geleneği içindeki yeri de oldukça önemlidir. Hüsn ü Aşk, üslubu açısından ise diğer mesnevilerden farklı olarak orijinaldir. Pek çok şair onun üzerine nazire yazmaya çalışmıştır ancak başarısız olmuşlardır. Bu eser aynı zamanda Sebk-i Hindi’nin de en güzel örneklerinden biridir.

Hüsn ü Aşk, esasen tasavvufi bir temele ve temaya sahiptir. Aşk ise tema olarak bu eserin ana motifini oluşturmaktadır. Bu mesnevinin bir diğer dikkat çeken teması ise “bahar”dır. Fakat bu tema, diğer eserlerdeki işlenişinden oldukça farklıdır. Şeyh Gâlib, bahar temasını olumsuz bir açıdan işlemiştir.

Divan şiirine genel bir tablodan baktığımızda işlenen konuların tümünün aşk teması üzerine kurulduğunu görmekteyiz. Aşk teması kaldırılacak olsa bütün eserler boşalır. Aşk teması, genel olarak edebiyatta en yaygın temalardan biridir. Bu tema bazen diğer temalarla da iç içe geçmiş bir şekilde görülmektedir. Şeyh Gâlib’in “Hüsn ü Aşk” adlı mesnevisinde de aşk, tasavvuf teması ile iç içe geçmiştir. Bu teması, âşık ve maşuk arasında yaşanmaktadır. Aşk ile üzüntü birlikte olan duygulardır. Aşk, gayrete âşıktır. Hüsn ü Aşk’ta da birbirlerine ulaşmaları için önce zorluklar yaşamak zorundadırlar. Aşk, Hüsn’e âşık olduğunda kavuşmaları için şartlar konulmuştur. Aşk, önce Kalb diyarına gitmeli ve görevlerini yerine getirmelidir.

Bu beyitte, doğan kız çocuğunun adını Hüsn, oğlanın adını ise Aşk koyduklarını söyler. Hüsn ve Aşk, normal olan bir toplum içinde yaşamamaktadır. Bir kabilede dünyaya gelmiş ve orada yaşamışlardır. Çocukların adları koyulurken de yalnız aile değil, tüm kabile karar vermiştir. Hüsn ve Aşk doğduğunda aralarında “beşik kertmesi” geleneği, yani nişanlanma olayı gerçekleşmiştir. Daha dünyaya geldikleri an birbirlerine yazılmışlardır.

Bu mesnevide aşkı ile dillere düşen kişi erkek değil, kadındır. Hüsn, Aşk’a âşıktır. Aşk’ın aşkı ile yanıp tutuşmaktadır. Sühan ise yukarıdaki beyitler ile bu durum karşısındaki şaşkınlığını ifade etmektedir. Çünkü kabile içindeki âdet, delikanlıların kızlara ilgi göstermesi, âşık olmasıdır. Böyle bir aşk ilk defa görülüyordu.

Hüsn aslında olayın garipliğinin farkındadır. Ancak Aşk’a karşı olan sevgisine ve ilgisine engel olamamaktadır. Çünkü Aşk’a olan sevgisi içine sığmayacak kadar fazladır. Yukarıdaki beyitte de bu farkındalığını dile getirir. Aşk’tan kendisine karşı ilgi ve sevgi beslemesini ister.

Başlarda Aşk’ın Hüsn’e karşı olan sevgisi aklı başında, sakin bir sevgidir. Ancak Hayret’in onları ayırmaya çalıştığını fark ettiğinde aşkı alevlenir. Aşk, aşkın kıymetini kaybetme korkusunu yaşadığında anlar. Aşk teması bu olaydan sonra daha da alevlenir. Artık Aşk da Hüsn gibi delicesine sevmeye başlar.

Aşk’ın Hüsn’e olan aşkı alevlendikçe kabilenin kurallarını görmezden gelmeye başlar. İlerleyen beyitlerde ise Aşk, kabilenin bu işe karışmamasını ister. Çünkü kabile, Aşk ile Hüsn hakkında her karara ve hatta hayatlarına karışmaktadır. Onlar için doğru olan kararı kabile vermektedir. Aşk ise artık buna başkaldırır. Fakat bu başkaldırı boşadır. Kurallara uyarak gider ve Hüsn’ü ister. Aşk, artık âşık olan taraf olmuştur.

Kabile, Hüsn’ü kolay kolay vermez. Aşk’ın gerçekten âşık olduğunu kanıtlaması gerekmektedir. Eserin devamında ise artık Aşk’ın Hüsn için mücadelesi başlar. Hüsn, Aşk’ın bu denli âşık olmasındaki en önemli etkendir. Çünkü o, Aşk’ı severek onun kalbine sevda tohumunu atmıştır. Aşk ise bu sevda tohumunu büyütmeye kararlıdır. Hüsn uğruna Kalb diyarına gidecek ve kîmyâyı getirecektir. Aşk, sevgilisine kavuşmanın bir çaresi olduğu için çok mutludur. Ancak Kalb diyarına giden yollar zorlu ve tehlikelidir. Oraya giden yolda bin başlı ejderhanın olduğunu söylerler. Ardından Aşk’ın karşısına ateşten bir deniz çıkacaktır ve bu denizi yalnızca mumdan yapılmış gemi ile geçebilecektir. Bunu da aşarsa karşısına gam harabesi çıkacaktır. Bunun da ardından matem sarayı vardır. Burada devler, cinler, gulyabaniler vardır. Yolun başında ise bir cadı vardır. Aşk, tüm bu sıkıntıların Allah’tan geldiğini ve Allah’ın ona bu süreçte yardım edeceğini bilir.

Aşk, Lalası Gayret ile yola koyulur. Hüsn’e olan aşkı tüm bu korkunç şeylerden de baskındır. Aşk ise bu müjdeli habere sevinçle çoşar ve sevinçten ne yapacağını şaşırıp elbisesini yırtar. Fakat Aşk, yola koyulur koyulmaz kuyuya düşer. Burada Dev ile karşılaşır. Sühan yetişir ve Aşk’ı kurtarır. Yol boyunca başlarına daha bir sürü felaket gelir ancak Hüsn asla pes edip geri dönmez. Her felaketten bir şekilde kurtulurlar. Aşk’ın bu cesareti ve sevdiği uğruna her şeye karşı gelişi akıllara Mecnun’u da getirmektedir. Çünkü aşk, zorlu yollardan geçince kıymetli ve gerçektir. Tüm dertleri ve belâları onun uğruna göze alabildiğinde gerçektir.

Yolda karşılarına çıkan ateş denizi ise Aşk’ın içindeki ateşli çalkantıları temsil etmektedir. Artık Aşk ile Gayret kıyıya varırlar. Burası Çin ülkesinin bir sahilidir. Burada Aşk’ın karşısına Hüşrübâ adında bir kız çıkar. Peri gibi yüzü vardır. Aklına âşık olduğu kadın Hüsn gelir. Onu özler. Buradaki sınavı ise Hüsn üzerinden olacaktır. Yani bu sefer aşkı için değil aşkı ile sınanacaktır. Aşk, Hüşrübâ’da âşık olduğu kadın Hüsn’ü gördü. Hüşrübâ’ya esir düştü, yine Sühan kurtardı.

Hüsn ve Aşk’ı birleştiren en büyük tema aşktır. Aralarındaki bağı aşkı bulduktan sonra görmüşlerdir. Aşk’ı Aşk yapan Hüsn’e olan aşkıdır. Aşk, Hüsn’ü ararken kendini bulmuştur. Aşk, aslında Kalb diyarına yolculuk yapmamıştır. Onun yolcuğu “aşk”a doğrudur. Kalb diyarı ise aşka giden yolda bir araçtır. Ayrıca asıl amaç Aşk’ın bir yolculuk yapması değildir. Bu yolculukta harap olması istenir. Çünkü ne kadar harap olursa aşkın kıymetini o denli anlayacaktır. Sonunda anlaşılır ki Kalb diyarının sahibi Hüsn’dür. O aslında kimyayı bulmaya değil aşkı olan Hüsn’ü bulmaya gitmiştir. Mesnevinin başı ile sonu her ne kadar aynı gibi gözükse de önemli olan “yolda olmak”tır. Bu yol Aşk’ı olgunluğa ulaştırır.

Sonuç olarak tüm bu zorlu mücadele başarılı bir şekilde biter. Sühan, Aşk’ı da alıp Kalb diyarına geçer. Sühan Aşk’a, yanlış yolda olduğunu söyler. Kendi şifasının kendinde olduğunu anlatır. Aradığı kimya, Kalb diyarında değildir. Çünkü o kimya Aşk’tır, kendisidir. Anlaşılır ki Aşk Hüsn’dür, Hüsn Aşk’tır. Yani aşk, bir birleşme değil tek olmaktır. Hüsn, aslında Aşk’ın içindedir. En başından beri farkında olmadan içindekini aramaktadır. Aynı zamanda Aşk, yolda karşılaştığı zorluklar ile mücadelesinde ilahi aşkı da bulur. Hüsn’ün Allah için bir simge olduğunu zamanla anlar. Aşk, Hüsn yani beşeri aşk aracılığıyla çıktığı bu yolu başarı ile tamamlamış ve ilâhî aşka da kavuşmuştur. Hüsn’e duyduğu aşk ile ilâhî aşka ve kendi dönüşümüne şahit olmaktadır.