Doğru Zaman Diyememek

Geçekleştiremediğin potansiyeline adım atmak gibi.

Her şey küçük adımlarla başladı. Fark edemedim nasıl, ne şekilde ilerlediğini. Zamanla içimde görmezlikten geldiğim korkular, endişeler yerini panik haline, kötü ve anlamsız duygulara bıraktı. Sonra umulmadık anlarda sayısız düşünce bulutları sardı çevremi. Sanki oyuncağını kaybeden bir çocuk, sonunu düşünmeden yaşayan bir genç araladı kapımı. Devam edemedim bir süre sadece etrafa bakınmakla yetindim.

Ne yapabilirdim ki?

Çevreye kulak vermenin sorunların çözümü olacağını nereden bilebilirdim. Yüzleşmek istemedim beni yoran davranışlarım, alışkanlıklarımla. Kaldığı yerde öyle bırakabilirdim aslında. Ta ki her bir aslında, süngüsü takılmamış bir silahın namlusuydu.

Yani nasıl anlatılır?

İşlevini kaybetmiş bir anahtar gibi. Baktığında bir kapıyı açar dersin ancak bir çöpten farksızdır artık.

Aldığım kararların bir geçerliliği yoktu. Daha doğrusu bir değeri. Yoktu ama yankıları ağır olmuştu(İçinden çıkması bir hayli zordu yani). Yeni ve farklı yollar aradım(Sonrasında buldum da).

En çok bu yolda duraklar kırdı beni. Canımı yakan bir soru sormuştum kendime. Cevabını düşündüm, düşündüm yazmaya başladım. Önce birkaç kelime çıktı ortaya sonra yerini cümleler aldı.

Neydi bu soru? O kadar yazmışken iki kelimeye sığmıştı cevabı.

Evet, bu soru canımı yaktı. Aklımda hep bir keşke hep bir pişmanlık kaldı. Geç kalmışlık duygusuna kapılmamak için kendimi zorlasam da bende kapıldım.

Bu yüzden çoğu kez doğru zamandasın diyemedim kendime. Farkına varınca boş vermek istedim ya da. Şimdi anlıyorum da hayatımızda hep bir geç kalmışlık olacakmış. Belki hedeflerimizde, işimizde ya da yaşantımızda. Bir noktada takılı kalınca sadece oraya odaklanıp kalıyoruz çünkü. Kendimize inancımız kalmıyor planlarımız ise altüst oluyor.

Düzeltmek içinse ciddi çabalar gerekiyor. Geç kalsak da yeniden başlamayı istemek gibi. Gerçekleştiremediğin potansiyeline adım atmak gibi.