Farklılıkları Kucaklamak: Queer Kuramının Dönüştürücü Gücü, Queer Kuramı ve Steven Seidman

Queer kuramı, cinsellik ve kimlikteki farklılıkları kutlarken, normları sorgulamaya davet ediyor!

Sosyal düşünürler cinsiyet ya da ırk gibi farklılıkları aşağı bir statüye indirgemeden nasıl kurumsallaştırabilir?

Son zamanlarda artan ve popüler medyada kendine yer edinen, kabul edilebilir kadın-erkek davranışları ve kabul edilebilir ilişki biçimleri; beklenen erkeklik davranışları, beklenen kadın davranışları ile ilgili sosyal bilimlerdeki kuramları incelemeye çalıştığımızda çok da eski olmayan yeni kavramlarla karşılaşmaktayız. Dişil enerjileriniz, yükselen burçlarınız, Venüs-Mars yerleşimleriniz ya da cebinizde taşıdığınız araba anahtarlarınız hazırsa bugün sosyal bilimlerin ikinci yenicileri olan Queer kuramcıları ile karşınızdayım. Kavramın babası Steven Seidman, ancak kavramın tarihsel geçmişine baktığımızda tanıdığımız, bildiğimiz birçok sosyal bilimci ile karşılaşmaktayız. Tanım genel itibari ile cinsellik üzerine ve toplumsal kimlik yapılanmaları üzerine kurulmuştur, bu kavramlarla birlikte sosyal bilimler camiasının fikir babaları az sonra belirteceğim tarihçe içerisinde kendilerine yer bulacaklar. İkili cinsiyet sistemlerine, sosyal yapılara ve tırnak içerisinde ‘normal cinselliğe’ odaklanalım.

Kavramla yeni karşılaştığım için tanımın çok uzamaması adına sistemli gitmeye çalışacağım, umarım başarılı olabilirim. Queer kuramı az sonra da detaylandıracağım üzere, ama öncelikle bir fikir sahibi olmamız için, üç temel şeyi ileri sürer; cinsellik sosyal bir yapıdır, cinsiyetin dayandığı orijinal bir temel yoktur, çok az erkek veya kadın ikili cinsiyet sistemine sorunsuzca uyar. Halk tabanında ses getirmiş ve modern protestoların mihenk taşlarını yerine oturtmuş söz konusu kuramımız için, şöyle bir alıntı yapalım; kuram yazarı olan Seidman’e göre, “merkeze; tüm merkezlere tüm otoritelere farklılık adına savaş ilan edelim.”

Şimdi hep birlikte tarihçeyi de yanımıza alarak kuramı daha iyi anlamaya çalışalım:

Söz konusu kuram, 1980‘lerin başında AIDS krizi kamuoyunun zihninde yanlış bir biçimde, esasen; homoseksüel çiftlerin yol açtığı bir salgın olarak yerleştiğinde ortaya çıkıyor. Ancak, 1976 yılında sevgili M. Foucault, ‘cinselliğin tarihi’ adlı yazısında cinselliğin, sosyal inşasını incelerken cinsel kimliklerin tarihte ortaya çıkışını ve bu kimliklerin doğa ya da biyoloji ile ilişkili olmadığını iktidar tarafından üretildiğini savunuyor. Ardından 87 yılında AIDS koalisyonu homofobik AIDS kampanyalarına bir yanıt olarak New York’ta kuruluyor, 1990 ‘cinsiyet belası’ adlı kitabın yayınlanmasıyla cinsiyetin sürekli tekrarlanan eylemler ve davranışlarla sosyal olarak inşa edildiği ve üretildiği savunuluyor. Son olarak 1998 yılında Halberstam, erkekler dışındaki maskülenliği inceler ve günümüz eril dişil enerji tartışmalarının başlangıcını oluşturur.

Seksenli yıllarda ortaya çıkan AIDS salgını krizinin homofobik bireylerin varlığından olduğu, bireylerin izole edilmesini ve marjinalleştirilmiş hissetmesine yol açmıştır. Siyasi aktivist geyler ve lezbiyenler bu suçlamalara yanıt olarak Queer teriminin aşağılayıcı etkisini ortadan kaldırmaya çalışmışlardır böylece Querer terimi bir politika haline gelmiştir. Yani, eski bir kavram için kullanılan yeni bir etiket gibi görülebilir, bu açıdan bakıldığında birçok farklı insan kategorisini birleştirmek için kullanılmıştır ve önemli farklılıkları eşitsizlikleri görmezden gelmekle itham edilmiştir

Queer en geniş anlamıyla, heteroseksüel; erkek-kadın ‘doğal’ modelinin dışındaki her kategoriyi kapsar buna sadece geyler ve lezbiyenler değil, cinsiyet değiştirenler, kıyafet değiştirenler ve toplumsal normları reddeden heteroseksüelleri de içeren herkes dahildir. Geleneksel bölünmez kimlik kategorilerini veya sosyal kategorileri parçalamıştır diğer Queer kuramcılarının yorumlaması ve eleştirmesi nedeniyle Queer düşüncenin tarihinde önemli bir fikirdir Steven Seidman, Foucault gibi cinselliğin inşa edildiğini savunur. Sanayileşme ve kentleşme erkeklere özgü genel bir iş dünyası ve kadınlara özgü özel bir ev dünyası yaratarak sosyal alanı cinsiyete göre ayırmıştır. Bugün doğal gördüğümüz cinsiyet ve cinsellik niteliklerinin birçoğu, normatif heteroseksüelliğin normal kabul cinsel yönelim olarak kabul edilmesi anlamına gelir bu dönemde yerleşmiştir kadınların anaç ve şefkatli görülmesi erkeklerin cinsel olarak aktif kabul edilmesi ve homoseksüellik sapkınlık gözüyle bakılması buna örnektir

Kuramcılar, sosyal olarak yapılandırıldığı için kimliğin değişken ve tutarsız olduğunu düşünür. çok az birey erkek veya kadın kategorilerine sorunsuz bir biçimde uyum sağlar. Kromozomlar, hormonlar, genler veya anatomi test edildiğinde birçok kişi sürekliliğin bir noktasına denk düşer. bazı erkekler çok maskülen görünmelerine rağmen yüksek seviyelerde kadın hormonlarına sahipken bazı kadınlar Maskülen olarak görülmelerine yol açacak uzun boy veya kıl gibi özelliklere sahip olabilir heteroseksüel gibi tekli kimlik fikrine meydan okuyan ve erkek-kadın gibi ikili düşünme biçimlerini reddeden Seidman, kimlik tabanlı kuramları ve politikayı temelden eleştirir

Ancak, Queer hareketlerinin toplumsal hareketlerin yeniden üretimi; normal olanı-olmayanı ayırması noktasında belirleyici olduğunu da düşünür M. Warner. queer kavramının sadece norma direnmekle kalmayıp normal davranış fikrinin kendisine meydan okuduğunu savunur. Queer, kimlikten ziyade tutum hakkında olduğundan çocuk sahibi olmamaya karar veren heteroseksüel çiftler gibi norm ve beklentiye meydan okuyan herkes queer olabilir.

Seidman, queer kuramcıların tıpkı diğer sosyal düşünürler gibi sosyal kuramın diğer formlarını hesaba katması ve temel sosyal kurumları eleştirmeye ve insanların hayatlarını nasıl sürdürdüğünü incelemeye devam etmesi gerektiğini savunur. Eleştirilere rağmen queer kuramı başta maskülenlik konulu incelemeler olmak üzere birçok akademik alanı etkilemiştir.

Queer kuramı, cinsellik ve cinsiyet üzerine derinlemesine düşünmeyi teşvik ederek sosyal yapıları sorgulama ve normatif beklentilere karşı durma açısından önemli bir yer tutmaktadır. Steven Seidman ve onun gibi düşünürler, bu kuram aracılığıyla ikili cinsiyet sisteminin sınırlamalarını ortaya koyarak, kimliklerin sabit olmadığı ve sosyal olarak inşa edildiği fikrini savunmuşlardır. Cinsiyet, cinsellik ve kimlik konularındaki geleneksel anlayışları eleştirirken, bireylerin marjinalleşme deneyimlerine ve sosyal adaletsizliklere ışık tutarlar.

Queer kuramı, toplumsal normlara meydan okumanın yanı sıra, bireylerin kendi kimliklerini keşfetmelerine ve ifade etmelerine olanak tanır. Cinsellik ve cinsiyetin çok katmanlı ve çeşitli olduğunu kabul etmek, daha kapsayıcı bir toplumsal yapı oluşturma yolunda atılacak önemli bir adımdır. Bu kuramın sunduğu farklılıkları olumlayıcı bir politika olarak değerlendirmek, sadece queer bireyler için değil, tüm toplum için anlamlı ve dönüştürücü bir değişim sürecine kapı açabilir. Sonuç olarak, queer kuramı, sosyal düşünce ve toplumsal dönüşüm için zengin bir kaynak sunarak, kabul edilebilir davranış ve ilişki biçimlerini yeniden düşünmeye ve sorgulamaya davet ediyor.

Bu yazının, cinsiyet ve cinsellik konusundaki düşüncelerinizi genişletmenize yardımcı olmasını umuyorum. Her birimiz, kimliğimizi oluşturan çok sayıda katmana sahibiz ve bu katmanları anlamak, hem kendimize hem de başkalarına karşı daha fazla empati geliştirmemizi sağlar. Queer kuramı, bu yolculukta bir rehber olabilir; önyargıları bir kenara bırakıp, çeşitliliği kucaklamak ve farklılıklarımızla zenginleşmek için bir fırsat sunar. Hep birlikte, daha kapsayıcı bir dünya yaratmak için adımlar atabiliriz. Unutmayın, herkesin hikayesi değerlidir ve her farklılık, yaşamın renklerini daha da güzelleştirir.