Floransa'da o anlar

Sabitlenmiş anılar

Floransa’nın tadını çıkarmak benim için, her aklıma geldiğinde ağzımı sulandıran Antico Vinaio sandviçini alıp , Michelangelo tepesinde arkadaşlarımla, chianti şarabı eşliğinde günbatımını seyretmektir.

Floransa’ya sanırım üçüncü gidişimizdi. Piazza di San Giovanni’de (Floransa Katedrali ve Vaftizhanenin yer aldığı meydan)  JJ Cathedral adlı Irish Pub’da oturuyorduk. Yanımızdaki masaya oturan meraklı İtalyan dostumuz bize laf atarak muhabbetimize dahil oldu. Floransa hayranı bir Romalıydı. Bize “Antico Vinaio’dan sandiviç yediniz mi?” diye sordu. Maalesef yememiştik. “O zaman siz Floransa’ya geldik demeyin!” dedi. Oldukça katı söylemişti. “Dünyanın en güzel sandviçi!”  diyordu. Yemek konularında gaza gelmek çok kolay. Hemen ertesi gün öğlen yemeğimizi oradan almaya karar verdik. En çok satan ürünlerden “Favolosa” yı seçtik. Sanayi devrimi işçisi gibi hızlı çalışan , taptaze etleri kocaman sıcak ekmeklere dolduran insanları izlerken etrafa mis gibi kokular yayılıyordu. Doğru yerde olduğumuzu biliyorduk. Yine Floransa’ya gidersem yüzlerce insan olsa bile tekrar onu yemek için sıraya girebilirim.

Michelangelo tepesine her zaman bir koşturmaca ile gittik. “Güneş batıyor, kaçırmamalıyız!”. Evet tadına vararak yaşanan güzel bir gezide çok da koşmamak lazım. Ancak bu manzara kesinlikle koşmaya değer. Güneşin bazen turuncu bazen kızıl hali Arno Nehrine yansır. Ortam tamamen oynanmış bir fotoğraf gibi sepya bir hale gelir. Köprüler birbiri ardına manzaranın kilit noktasını oluşturur. “Bu anda takılıp kalsam” dersiniz. Eğer bir de sevdikleriniz yanınızda ise kadeh tokuşturur, çabucak da sarhoş olursunuz. Her gittiğimiz gün olduğumuz gibi.

Yine bu rutinimizi yaptığımız bir akşam, uzun süre manzarayı izledikten sonra arkadaşlarımızdan birinin canı dondurma istemişti. Gitmek istediği dondurmacı da dondurmacı hani “Gelateria la Carraia” . Gerçek dondurma fanatikleri bilirler ki her dondurmacının her çeşidi iyi değildir. Bazısında çikolatalıyı bazısında sütlüyü yemek gerekir. Ancak bu dondurmacı hepsinin mükemmelliği ile meşhurdu. Özellikle ben armutlu ve ricotta peynirli olanı çok severim. Evet, peynir ve armut (Muhteşem bir uyum olduğunu denediğinizde anlayacaksınız). Her neyse, Michelangelo Tepesinden La Carraia’ya gitmek, hızlı yürürsek 25 dakikalık bir mesafe demekti. Kapanmasına da 15 dakikadan az kalmıştı. Dondurma diye sayıklayan arkadaş bir anda ayaklandı ve biz umutsuz ekibe meydan okudu; “Koşacağım ve yiyeceğim!”. Ben de hemcinsime destek olmak için “Koşarsan, koşarım!” dedim. Beylerin yetişilebileceğimize dair umudu yoktu. Deliler gibi koşmaya başladık. Bazen arkamıza bakıyor, bir kilometre geride bıraktığımız yoldaşlarımızı görüyorduk. Koştuk, koştuk… Bizim yetişebilme ihtimalimiz doğunca diğerleri de siparişlerini Whatsapp’tan bize attılar. Azmin zaferi kazandı ve kapıları tam kapanmak üzere iken siparişimizi vermeyi başardık. Sonraki haftalarda bu koşan arkadaşımızın hamile olduğunu öğrendik. Meğer kızcağız aşeriyormuş. İyi ki de yiyebilmişiz.

Bir başka Floransa günümüzde şehre girmeden önce kışın bile yemyeşil olan Toscana yollarında dünyanın en ünlü kasabı   “Dario Cecchini”’ye uğramaya karar vermiştik. Onu Ayhan Sicimoğlu’nun Youtube’da izlediğimiz kanalında görmüştük. İzlerken bile aklımız gitmişti. Midemiz aç, beklentilerimiz yüksekti. Tam 31 Aralık günü öğle yemeğinde kasaba ulaştık. Bu tarihlerde İtalya’da çoğu mekan ikramlık ürünler dağıtır. Carrefour ‘un bile sıcak şarap dağıttığı yerler vardır. Dario Cecchini kasabının önünde tam bir bayram havası hakimdi. Daha dükkana yaklaşır yaklaşmaz kalabalık bir İtalyan güruhu arasında bizlere de üzerine özel soslarını sürdükleri kızarmış ekmek ve şarap ikram ettiler. Herkes birbirine sarılıyor , yeni yılını kutluyordu. Çok bekletmeden yemek salonuna oturttular. Burada uzun masalarda gelen tüm aç insanlar beraber yemek yiyor. Etler yanı başınızda bir ateşte pişiyor. Her şey sınırsız. Şarap bile. Chianti’yi Cermen savaşçılar gibi içtik. Etler de aşama aşama geldi. Her birinin hayvanın neresinin eti olduğu ve nasıl pişirildiği tanıtıldı. Hayatımda yemem dediğim çiğ “Tartar” ı bile burada bayıla bayıla yedim. Başlangıç zımbırtıları, çok çeşit et, sınırsız şarap, tatlı, salata, bir baklagil yemeği ve hatta şu an hatırlayamadığım şeyler de vardı. Tek fiyat kişi başı 30 euro’ya hepsini dibine kadar sıyırmıştık. Öyle ki, ben hesabı ödeme anına kadar bu fiyata bunların mümkün olduğuna inanamadım. Her biri o kadar lezzetliydi ki. Dev şişe şarabımız da su gibi bitti. “Nası lezzetli, nasıl hesaplı!” diye öve öve karnımızı ovuşturduk ve Dario Cecchini ile fotoğraf çekinmek için sıraya geçtik. Poz verirken kendisine “Yeni yılda kendiniz için ne istersiniz?” diye sordum. ”Ben daha ne isteyebilirim ki?” dedi ve “Şu halime bak!” dercesine kolları ile etrafı gösterdi. Dopamin, şarap ve et doluyduk. Dönüş yolunda içemeyen fedakar eşim araba ile trafikte debelenirken sızmışım. Floransa'nın merkezinde gözümü açtım. Rüya kadar keyifliydi.

Güzel anılarımla, güzel yemeklerle, güzel sokaklarla dolu Floransa, hiç değişme lütfen! Yanıma sevdiklerimi alıp, yine sana geleceğim.