Hazan

Yaşanmışlıkların tortusu avuçlarında birikenlere.

"Benim yerim dünyanın ekilip biçilmemiş arka bahçesiymiş. Dünya bana hiçbir zaman gitmekten başka çare sunmamış. Ben hep gitmişim, başka yol bilmemişim. Her gidişimde daha çok kan kaybetmişim."

Bir gün dönüp yazdığım bu satırları okurken çok bencil olduğumu düşündüm. Kendime kızdım, kendime küstüm, yaralı ruhumu avuçlarıma kustum. Savaşım hep kendimleydi. Bu dünyadan kimseye zarar vermeden geçip gitmekti tek arzum. Ama olmadı. Bazen ne yaparsan yap olmaz zaten.

Kendimi çoğunlukla, bir yerde olmaması gereken bir şey gibi hissediyorum. Her yerdeyim ve hiçbir yerde değilim. Kendime bile yabancılaştığım anlar var. İçimde bir sızı gibi büyüyen bir eksiklik; ne dokunabiliyorum ona, ne anlatabiliyorum. Sustuğum her gün, kelimelerim büyüyor, bir ağrı gibi yayılıyor bedenime. Yalnızlığımı insanlardan değil, anlaşılmamaktan ödünç aldım. Ve ne zaman bir rüzgar esse, içimde yaralı bir serçe kanat çırpıyor. İşte o zaman, hayata ne kadar uzak, ölüme ne kadar yakın olduğumu anlıyorum. Ben, kaybolduğum boşluklarda yankılanan bir sesim yalnızca. İçimde açılan o derin boşluklara ne söylesem sığmıyor artık. Kendimi hiçliğin ortasına bırakıyorum sessizce, varlığım, kendi ağırlığı altında eziliyor. İnsanlara bakıyorum; her biri bir başkasının aynasında kaybolmuş. Bense aynasız bir odada yalnızca kendi kırık suretime bakıyorum. Hiçbir yere varamadan, hiçbir yere ait olmadan, yaşıyormuş gibi yaparak geçiriyorum günlerimi. Günler birbirini kovalarken ben aynı sessizlikte, aynı boşlukta uyanıyorum. Sessizliğim artık yalan söylemiyor; gürültülü bir şekilde içimdeki eksikliği yüzüme vuruyor. Yüzümde gülümsemeye dair ne varsa solmuş. İçimle birlikte yüzüm de donmuş.

Bazen bir kuş geçiyor gökyüzünden, gözlerim dalıyor ardından. Özgürlüğe değil, bir yere ait olmaya özeniyorum. Bir dal, bir pencere pervazı bile yeter bana. Ama içimde hep göç zamanı. Hiçbir yer durak değil, hiçbir yer yuvam değil.

Bazen bir çocuk sesi duyuyorum sokakta, kahkaları doluyor camdan içeri. İçimde bir şey titriyor o an. Hatırlamaya çalışıyorum; en son nerede bırakmıştım o çocuğu? Hafızamda boşluklar var, neşeyi sığdıramadığım boşluklar.

Yazmak sarmıyor artık yaralarımı. Kelimelerim yorgun, cümlelerim dağınık, anlamları paramparça. Biri gelip içimdeki karanlığa bir mum bıraksa belki yolumu bulurum sanıyorum. Biliyor musunuz ben hep sanıyorum. Sandığım yerlerden kırk parçaya ayrılıyorum. Ben, hep kendi içimde üşümeye devam ediyorum.

Her şeyin sessizliğe büründüğü bir noktadayım. Konuşsam kırılırım, susarsam çürür kokarım. Yağmur yağsa göz yaşım zanneder, güneş doğsa aldanırım. Biliyor musunuz ben hep aldanırım.

Belki bir gün içimizdeki rüzgarlar diner. Ama o güne kadar biz gibiler yaşamakla var olmak arasındaki o çizgide yürümeye devam eder.

İşte bu şarkı, bizim için:

https://open.spotify.com/intl-tr/track/4gxZa26H2kHsPDnCc1Anm7?si=1055c5e521cf47f2