Hızır: Kimliği, Varlığı Ve İslam'daki Yeri

Efsanevi fiğürün topluma mâl oluşu.


Hızır, İslam dünyasında önemli bir dini figür olup, halk arasında yardım eden, bilgeliği ile tanınan ve ölümsüz olduğuna inanılan bir zat olarak bilinir. Hızır’ın kim olduğu, gerçekte var olup olmadığı konusunda ise çeşitli görüşler ve tartışmalar vardır. Hızır, Kur'an-ı Kerim’in Kehf Suresi'nde Hz. Musa ile olan kıssasında geçer, ancak Kur’an’da açık bir şekilde adı geçmemektedir. Bu ayetlerde Hızır olduğu ima edilen delil, "kullarımızdan bir kul buldular" (Kehf 65) ayetidir. Bütün müfessirler bu kulu Hızır olarak adlandırmaktadırlar. Sebebi ise ayetin tefsiri niteliğinde olan hadiselerdir. Yani ayetlerde net bir ifade yokken hadislerle netlik getirilir.

Hadis kaynaklarında, Hızır’ın peygamber olup olmadığı, melek mi yoksa insan mı olduğu konuları tartışılmıştır. En yaygın rivayetlerden biri, Peygamber Efendimiz’in Hızır’a “Hızır” denilmesinin sebebini açıklayan bir hadistir. Bu hadiste, onun kuru otların üzerinde oturduğunda, otların yeşillendiği ve bu yüzden ona "yeşil" anlamına gelen Hızır denildiği belirtilir. Sahih-i Buhari'de yer alan bir hadiste: "Hızır denmesinin sebebi, oturduğu her yerin yeşillenmesidir." (Buhari, Enbiya, 27)

Tasavvufta ise Hızır, özellikle velayet ve hikmetin sembolü olarak görülür. Sufilere göre Hızır, velayet makamında olan biridir ve evliya ile sık sık buluşur, onlara rehberlik eder. Hızır, Allah'ın izniyle zaman ve mekândan bağımsız olarak birden fazla yerde bulunabilen, yardımsever ve yol gösterici bir karakterdir. Tasavvuf literatüründe Hızır ile karşılaşan sufi büyüklerine dair pek çok kıssa yer alır. Bu anlatılar, Hızır’ın ölümsüz bir veli olduğunu ve zaman zaman insanlara yardım ettiğini işaret eder. Ayrıca, Hızır'ın gerçekte var olmadığını kabul eden alimler, Türk kültürü içine yayılmasının sebebini tasavvuf olarak gösterirler. Mutasavvıfların anlatıları aracılığıyla kültürümüzde yer etmiştir. Tabii, pek çok İslam alimi Hızır konusunda fikir ayrılığına düşmüştür. Bu ayrılıklardan biri, Hızır’ın peygamber (nebî) mi yoksa evliya (velî) mi olduğu tartışmasıdır. Çoğunluk, Hızır’ın bir velî olduğuna inanırken, bazıları onun peygamber olduğunu savunur. Örneğin, “Fahreddin er-Razi” ve “Kurtubi” gibi alimler Hızır’ın bir peygamber olduğunu öne sürerler. Onlara göre, Hz. Musa’nın ona tâbi olması, ancak peygamberlik makamı olan birine olabilir.

Melek mi, insan mı? tartışmasında ise bazı alimler Hızır’ın bir insan değil, Allah’ın yarattığı bir melek ya da özel bir varlık olduğunu öne sürer. Buna karşın, çoğu İslam alimi Kehf Suresi'ndeki kıssaya dayanarak, Hızır’ın bir insan olduğu konusunda ittifak eder.

Hızır’ın ölümsüz olup olmadığı konusunda halk arasında çok yaygın bir inanış vardır. İslam geleneğinde Hızır’ın hala hayatta olduğuna ve kıyamete kadar yaşayacağına inanılır. Bununla birlikte, Hızır’ın ölümsüz olduğuna dair kesin bir dini delil bulunmamaktadır. Hızır’ın yaşayan biri olduğu ve Allah’ın izniyle belirli zamanlarda insanlara yardım ettiği görüşü daha çok halk arasında kabul gören bir inançtır. Ek olarak, bu kısımda psikolog Carl Gustav Jung’un görüşlerine de yer vermek gerekir.

Jung’a göre Hızır (as) “kendilik”i, yani öz beni temsil ediyor olmalıdır. Kendilik kavramını kullanan Jung’un kastettiği, “ben” ile örtüşmeyen ama beni büyük bir dairenin küçük daireyi kapsadığı gibi kapsayan ruhsal bir bütünlük ve merkezdir. Kendilik, iki psişik sistemin yani bilinçlilik ve bilinçsizliğin ortak bir nokta vasıtasıyla birleşmesine yol açan arketipsel bir imgedir. Sadece bilinci değil, bilinçdışı psişeyi de kapsadığı için olduğumuz kişilik olarak da tarif edilebilir. Bireysel tamlığı ifade eden kendilik, yani orta nokta, bize hem çok yakın hem de çok yabancıdır. Gizli bir sır, gizemli bir kaynak ve ilahi bir yansıma olarak görülebilir. Jung’a göre o, kendini yenileyen (yani kendi dönüşümünü gerçekleştirebilen) uzun ömürlü biridir. Musa onu yüksek bilinç olarak kabul etmiş ve onun tarafından eğitilmek istemiştir. Hızır, yüce bilgeliğin yanında insan aklının eremeyeceği davranışları da temsil etmektedir.

Sonuç olarak Hızır’ın gerçekliği hakkında Kur'an'da kesin bir bilgi yer almamakla birlikte, halk inançlarında ve İslam geleneğinde önemli bir yere sahiptir. Hızır’ın varlığı ile ilgili tartışmalar sürmektedir. Ancak İslam alimleri, özellikle tasavvuf geleneğinde, Hızır’ın yaşayan bir veli ya da peygamber olabileceğini kabul etmektedir. Kesin olarak varlığı hakkında dini bir hüküm bulunmamakla birlikte, Kehf Suresi'ndeki kıssa Hızır’ın kimliği konusunda temel bir referans teşkil etmektedir. Fikrimce, ayetlerde netlikle ifade edilmeyen bir durumu hadis ve yorumlarla var kabul etmek yerine önce ayetlerdeki durumunu açıklamak daha doğru olacaktır. Çünkü Jung’un açıklaması belki de ayette verilmek istenendi. Ancak toplum kültürüne bu denli yerleşmiş bir kültü yok saymaya çalışmak da doğru olmayacaktır.