John Steinbeck: KASIMPATLARI

"Bazıları zevk için yemek yer bazıları ayakta kalmak için çalışır."


"Uzunca saplı bir çiçek değil mi bu? Üfürülmüş, renkli duman gibi bir şey?”

"Ta kendisi. Ne güzel anlattın.”


(Claude Monet Women In The Garden Art Painting)



Her sahnede patlayan silahlar gibi bu öykünün sonunda da kasımpatılarına bir şey olacağını biliyordum. Carolus Linnaeus tarafından adlandırılan çiçeğin isminin kökeni, ‘’ Yunanca chrys- altın eki ve -anthemon ‘’çiçek’’ sözcüğüdür.

Bu öykü "Bir şey yapmalı’’ öyküsü. Evliliğiyle mutlu mu değil mi bilemediğimiz ama dünyayı bir arabayla yalnız dolaşan adama duyduğu merakla dolu olan bir kadınla başlıyor ve bitiyor.

Gidemezdi, evliydi. Erkeklerin bir ev hanımına biçtiği role uymak zorundaydı Elisa. Kendisini zevkle ve heyecanla yetiştirdiği çiçeği anlatırken kocası dinlemezdi, evlilik buydu. Ama o gelen yabancı bir saksı rica ederdi ondan. Çiçekleri düşürse de hep koruyacağı o saksıyı isterdi. 

 

‘’Elisa epeyce ileride, yolun üstünde koyu bir leke gördü. Ne olduğunu biliyordu. Geçerken bakmamaya çalışsa da gözlerine laf geçiremedi. Kendi kendine hüzünle mırıldandı. "En azından yoldan uzak bir yere atabilirdi onları. Çok da zor olmazdı, hiç zor olmazdı. Ama saksıyı atmamış. " diye açıkladı. "Saksıyı kendine saklamış. O yüzden yoldan uzağa düşmemişler."


Çiçeğe nasıl bakılacağını, nasıl yetiştirileceğini anlatırken Elisa, resmen dünyaya ve kendi hayatına bakış açısını anlatıyordu. Güçlü olmak istiyordu. Kadınlar yapamaz, kadınlar boksa gitmez gibisinden uzaklaşmak istiyordu. O arabada yaşlı bir kadın gibi ağlarken Elisa, okurlarına kapana kısılmışlığın nasıl bir şey olduğunu hissettiriyor işte.

Bir İngilizce dersinde öğretmene aklımızdan bir sayı veriyorduk, kitaptan hangi öykü çıkarsa onu çevirecektik. Ben de yirmi sekiz dedim. Bu öykü çıktı karşıma. Memed Fuat çevirmiş bir tek, korktum çünkü hem harika hem de gerçeklerle ve sarsıcılığıyla tüm kelimeler beni bekliyordu

Gelelim başka bir konuya. Bir inanışa göre de yas tutan kişiye ‘iyimserliğini kaybetme’ demek için ve onu bir nebze de olsa tebessüm ettirebilmek için verilirmiş Kasımpatı. Adam ise bahçesinde krizantem yetişmeyen bir kadına götürünce çok mutlu olacağını söyleyerek yoluna devam ediyordu. 

 

Toplumsal rollerin ve alegorinin üstadı Steinbeck. 

 

"Bazıları zevk için yemek yer bazıları ayakta kalmak için çalışır." 

 

Elisa kadar sevmek lazım kasımpatılarını, yoksa bir yol kenarına atıldığında sisten başka bir şeye benzemiyor.

 

‘’Bak, insanın ne hissettiğini anlatayım sana. Tomurcukları ayıklarken olur bu. Bütün iş parmaklarının ucundadır. Sen sadece bakarsın onlara. Kendi kendilerine işler parmakların. Açıkça hissedersin bunu. Tomurcukları ayıklar, ayıklarlar. Hiç yanılmaz onlar. Çiçeklerle karışır, çiçeklerle bir olurlar. Anlıyor musun? senin parmaklarınla çiçekler. Kollarında hissedersin bunu. Onlar ne yapacaklarını bilirler, hiç yanılmaz onlar. Açıkça hissedersin bunu. Bir kere bu hale geldin mi, yanlış bir iş yapmazsın artık. Bilmem anlıyor musun? anladın mı ne demek istediğimi?”