Kurtuluş Mücadelesinin Sessiz Kahramanları: İstiklal Yolu

“Gözüm Sakarya'da, Dumlupınar'da kulağım İnebolu'da” diyen Mustafa Kemal Atatürk'ün bahsettiği İnebolu'yu mücadele döneminde inceleyelim.

Toprağını savunmak için kanla verilen bir mücadelede o halkı ne durdurabilir? Çocuğundan yaşlısına topyekün kendini ateşe atmış bir halkın, vatanından başka kaybedecek neyi vardır? Tıpkı Türklerin de büyük zaferinde olduğu gibi kurtuluşun tek yolunun pes etmemek olduğunu bilen bir halk her zaman zafere ulaşır. Katedilen zorlu yollar, gizlice ve seferberlikle taşınan cephaneler, halkın haksız işgallere direnişi ve daha fazlası… Halkın tüm benliğiyle girdiği bu tarihi mücadele yolculuğunun ayrıntılarında birlikte kaybolalım.

Başlangıç Noktasından İstiklal Yoluna Yolculuk

Osmanlı’da İnebolu Limanı

İnebolu rıhtımı, 18. yüzyılda Fransızlarla gitgide artan ticari ilişkiler sonrasında Osmanlılar için önemini artırmıştı. Bu ticari ilişkiler genellikle tütün ve benzeri malların tedariği üzerinden ilerliyordu. Hemen hemen aynı tarihlerde İnebolu’dan Kırım’a da ticaret yolu açıldı. 19. yüzyıl itibarıyla Avrupa ile artan ticaret ve karayollarındaki iyileştirmelerle birlikte rıhtım daha etkin hale geldi fakat yük gemileri için yanaşma bölgesi olmadığından yükler kayıklarla rıhtıma aktarılıyordu. Kurtuluş mücadelesinde de bu zorluk halkın karşısına çıkacaktı.

İstiklal Yolunun İlk Durağı İnebolu Limanı

Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra Kuvayımilliye ruhunu kendine misyon edinmiş vatanseverler, İstanbul’dan Anadolu’ya geçmek için önce İnebolu’ya geliyordu. İstanbul işgal altındayken, büyük bir titizlikle kaçırılan mühimmat, İstiklal Yolu'na çıkmak üzere deniz yoluyla İnebolu’ya gönderiliyordu. Doğrudan karaya yanaşma bölgesi olmadığından, sevkiyat açıkta demirleyen gemilerden mavnalara, oradan da kağnı ve yaylı arabalara yüklenerek gerçekleştiriliyordu. Hatta bu zincirin daha sistemli ve kolay işlemesi için İnebolu Yükleme Boşaltma Komutanlığı kurulmuştu.

Mavnacılar Loncası

İnebolu ve İstanbul merkezli mavnacılar, kurtuluş mücadelesindeki en önemli kahramanlardandı. Mavnacıların İstanbul kolu kaçırılan mühimmatın boğaz dışındaki gemilere ulaşmasını sağlarken, İnebolu kolu ise Karadeniz’in her türlü zorlu hava koşullarına karşı canları pahasına mühimmatın kıyıya indirilmesini sağladı. Mavnacıların bu olağanüstü azmi ve başarısı TBMM tarafından 1924 yılında Beyaz Şeritli İstiklal Madalyası ile onurlandırıldı.

İstiklal Yolu’nun Kilit Noktası Bombardıman Altında

Yunan deniz kuvvetlerinden Kılkış ve Panter, 9 Haziran 1921’de ilçe önlerine gelerek iskele askerlerinin teslim olmasını, top kamalarının teslim edilmesini, askerlerin de atış yerlerinin dışına çıkmasını istedi. Kastamonu ve Bolu çevresi kumandanı Mirliva Muhiddin Paşa, Genelkurmay’ın da görüşünü alarak bu talebi reddetti. Bunun üzerine İnebolu iki saat sonra Yunan zırhlısı Kılkış tarafından bombalandı. Kuvayımilliyeciler bu saldırıya kayıtsız kalmayıp karşı saldırıya geçtiler. Yunan gemileri o an top atışlarıyla uzaklaştırılsa da geri döndüklerinde İnebolu’yu daha şiddetli bombaladılar.

İstiklal Yolundaki Emek

İstanbul’da milli duyguların dorukta yaşandığı dönemde başlatılan mühimmat ve insan yolculuğu, İnebolu’da halkın mühimmatları yaylı arabalara ve kağnılara yükleyerek Ankara’ya doğru yola çıkmasıyla devam etti. İnebolu-Kastamonu arası 6 günde aşılırken, İnebolu-Ankara arası kağnı ile 18 gün sürüyordu. Kağnılar Ankara’ya ulaştığında, Bentderesi’ndeki askeri noktaya varıyor ve Ankara Hükümeti tarafından verilen 'güven mektubu' olarak da adlandırılan belgeyi göstererek güvenli geçişi sağlıyorlardı. Nakliyat genelde yaşlı erkekler, kadınlar ve çocuklar tarafından yapılıyordu. Kağnı Kolları Kumandanı Enver Behnan Şapolyo’nun sözleri halkın bu seferberlik için ne kadar yürekli olduğunu açıkça ortaya koyuyordu.

"Yolumuza ağır ağır devam ediyorduk. Fakat her süratli vasıta yorulur ve bozulabilir. Bizde ise ne yorulmak, ne dinlenmek, ne de bozulup yolda kalmak vardı. Otomobiller ve kamyonlar her yeri aşamazdı, fakat bizim için aşılmayacak yol yoktu."

Enver Behnan Şapolyo

Kastamonu’da Halkın Protestoları

Ülkede ilerletilmeye çalışan işgallere karşı Kastamonu halkı sessiz kalmıyordu ve halk mitingler düzenliyordu. Bu mitinglerde vatan için her şeyin yapılacağından bahsediliyordu ve bazen bunun hakkında yeminler ediliyordu. Mitinglerde protesto metinleri hazırlanıyor ve bu metinler, özellikle işgal devletlerine direniş göstergesi olarak her seferinde gönderiliyordu.

Anadolu’nun ilk kadınlar mitingi Kastamonu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Kadın Kolu tarafından gerçekleştirildi. Mondros Ateşkes Antlaşması ile devam eden haksızlıklar ve Anadolu’daki işgaller, yaklaşık üç bin kadın tarafından 10 Aralık 1919 tarihinde Kastamonu Kız Öğretmen Okulu önünde protesto edildi. Daha sonrasında bu mitingdeki konuşmalar yazıya dökülmüştü ve bu hazırlanan protesto metinleri diğer ülkelere bildirilsin diye halifeye ve sadrazama yollanmıştı. Ek olarak, ülkedeki haksız işgallere karşı İngiltere’ye, İtalya Kraliçelerine ve Amerika, Fransa Cumhurbaşkanlarının eşlerine de telgraf gönderilmişti.

Önemli Şahsiyetlerden Birkaçı

Şerife Bacı

Şerife Bacı, İnebolu’dan Ankara’ya getirilen cephaneleri taşıyan kağnılardan birinde bebeğiyle görev almıştı. Yolculuğu sırasında birden bastıran tipiye ne kadar karşı koymaya çalışsa da donmaktan kurtulamadı. Kastamonu Kışlası’na çıkan bir devriye ekibi, Şerife Bacı’nın cansız bedeni, hâlâ yaşayan küçük bebeği ve bebeğinin örtüsüyle örtülmüş cephanelerle karşılaştılar. Kurtuluş yolunda kahramanca mücadele eden bu şerefli Türk kadını, İstiklal Yolu’nun en önemli sembollerinden biri oldu.

Halime Çavuş

Direnişin cesur vatanseverlerinden Halime Çavuş, ailesinin tüm baskı ve engellerine rağmen gözünü karartarak saçını kazıtmış ve erkek kıyafetleri giyerek kurtuluş mücadelesine katılmıştır. İnebolu’dan aldığı cephaneyi taşırken yaralanmış, ancak sonrasında hem cephede hem de cephe gerisinde görev almıştır. Savaş sonrasında Atatürk tarafından Çankaya’da ağırlanan Halime Çavuş, gazi unvanıyla onurlandırıldı.

İstiklal Yolu’nun her adımında emeklerini ilmek ilmek işleyen birçok vatanseverin mücadelesi, bizim için en değerli miraslardandır. İnebolu ile başlayan bu topyekûn zorlu yolculukla sadece bir bağımsızlık kazanılmamış, aynı zamanda fedakârlık ve dayanışmanın gücü gözler önüne serilmiştir. Bu şanlı mücadeleyi anmak ve geleceğe taşımak bizim için en önemli görevlerden biridir. İstiklal Yolu’nda olduğu gibi, ülke için mücadele eden herkes tarihin derinliklerinde ebediyen yaşayacaktır.