Madness Lensinden: Lauren E. Simonutti

Bir fotoğrafçı mental sağlığını fotoğraflandırdığında ne olur?

Fotoğrafçılık, bir lensten fotoğrafçının bir dünyayı aktarmasıdır. Kimisi kendi dünyalarını, kimisi başka dünyaları kendi lensleriyle aktarıyor. Kendi dünyasını aktarırken beni çok derinden etkileyen bir fotoğrafçıdan konuşalım istiyorum.

Lauren E. Simonutti Amerika’da 1968’de dünyaya gelmiştir. 12 yaşında fotoğraf çekmeye başlamıştır. 2006’da birkaç yıl önce işitme kaybı yaşadığı kulağında üç farklı ses duyduğunda farklı tetkikler ve birkaç yanlış teşhisten sonra bipolar ve şizoaffektif bozukluk teşhisi almıştır. Sesler duymaya başladığı zamanı şu şekilde açıklıyor. "Hepsi sağ kulağımda yaşıyor ki bu oldukça mantıklı çünkü on yıl önce o kulağım kendiliğinden sağır oldu ve o zamandan beri boştu. Zaman ve tedavi ilerledikçe çığlık atmayı bıraktılar ve sadece donuk bir mırıltıya katkıda bulunuyorlar. Yatma zamanı hariç, yatma zamanında şarkı söylemeyi seviyorlar."

Doğası gereği psikolojik hastalıklar insanı karanlığa sürükler. Simonutti, şizofreni ile mücadele eden bir sanatçı olarak bu karanlığı en koyu noktasına kadar yaşamış olacak ki tüm eserlerinde bu karanlığın hakimiyetini görebiliyoruz.

Tomorrow is My Birthday and All My Friends are Here (2006)

Yazımda en sevdiğim olan "8 Rooms, 7 Mirrors, 6 Clocks, 2 Minds & 199 Panes of Glass" sergisine odaklanacağım. Bu sergideki hiçbir fotoğrafta dijital müdahale bulunmuyor. var olan tüm manipülasyonlar ya kamera üzerinde ya da fotoğraflar yıkandığı sırada karanlık odada yapılıyor. Fotoğrafları yıkama sürecini şu şekilde açıklıyor;

" Tercih ettiğim teknikler olsa da (sepya, selenyum ve gümüş ağartıcı ana paletimdir), her zaman şans unsuru vardır. Kimya her zaman aynı tepkiyi vermez, su her zaman aynı yöne akmaz. Bir şeyler döktüğüm de olmuştur. Her baskı farklıdır.

Bazı nedenlerden dolayı karanlık odada sadece müzik dinlerim. Saatleri izlemeyi yorucu buluyorum, bu yüzden film işleme zamanını müziğe göre ayarlıyorum - uygun uzunlukta bir dizi şarkım var. Film giriyor, müzik başlıyor (Tom Waits, Bowie, Bauhaus), şarkı bitiyor, film çıkıyor.

Baskıları zamanlamıyorum, kontrol ederek basıyorum. En sevdiğim kağıtların her ikisi de bugüne kadar üretilmedi (Azo & Bergger kontak baskı kağıtları), bu yüzden bir noktada çalışma tekniğimi uyarlamam gerekecek, çünkü neredeyse hiç tedarikim yok. Ne olacağını merakla bekliyorum."

İnsanın akıl sağlığını kaybetmesi sahiden onu yalnızlaştırıyor. Yalnız hareket ediyor, doğum gününü yalnız kutluyor, kendisiyle sadece kendisi ilgilenebiliyor. Tabii ruhsal sağlığının ona izin verdiği ölçüde bu ilgiyi gösterebiliyor. Artık kimsenin sizi tolere etmeyeceğini biliyorsunuz. Kimse sizi sırtında taşımak, ağzınızdan çıkan -onlara göre- manasız olan şeyleri dinlemek istemiyor. Nitekim kimseye yük olmayı sizde istemiyorsunuz. Simonutti’nin şu sözleri bu yalnızlığı çok güzel ifade ediyor. “Delilikle ilgili sorun, yaklaştığını hissedebilmenizdir ancak insanlara delirdiğinizi düşündüğünüzü söylediğinizde size inanmazlar. Bu onlar için uzak bir kavramdır. Çok melodramatiktir. O kadar hızlı ve o kadar uzağa düşene kadar kendiniz de inanmazsınız ki sizi ayakta tutan tek şey tırnaklarınız olur, ayaklarınız dar bir çitin iki yanında sallanırken dengede durursunuz, kalbiniz ve zihniniz tam ortadadır, böylece düştüğünüzde sizi ikiye böler. Eşit olarak. Böylece kazanacak güçlü bir taraf bile kalmaz.” Karanlık dünyada, karanlık odada, karanlık zihinde yalnızlık…

Teşhis aldıktan sonra kendini izole ederek zamanını evinde fotoğraf çekerek geçiren Simonutti 2012'de ruhunun hastalığına daha fazla dayanamamasıyla, hastalığına bağlı komplikasyonlar sonucunda hayatını kaybediyor. Geriye de şu son sözleri kalıyor.

"Bazen yaşamak ve ölmek arasındaki fark sadece birazcıktır.

Bazen yaşamak ve ölmek arasındaki fark sadece bir iç çekiştir.

Beş yılı aşkın bir süredir bu 8 oda, 7 ayna, 6 saat, 2 zihin ve 199 cam bölmenin ortasında tek başıma kaldım. Ve burada gördüklerim ve öğrendiğim şeyler bunlar. Bunun (şizoaffektif bozuklukla mücadele) iki yoldan birine gidebileceğini düşünüyorum - ya delilikten, kompozisyonumdan birinin umut edebileceği kadar akıl sağlığına yükselişimi yakalayacağım ya da kaybetmem durumunda her şeyin bir belgesini bırakacağım."