Mustafa Kemal'in İlk Aşkı - Dimitrina Kovaçeva

1914 yılının Sofya’sına doğru yola çıkalım. Kim bilir, belki Miti ve Mustafa Kemal’in ilk karşılaşmasına tanık oluruz.

Bir kız sevdim ama, bana vermediler. Gençliğimi bıraktım Sofya’da…
Mustafa Kemal Atatürk

Tarihte sayısız aşk hikayesi yer alsa da, bazı sözler vardır ki zaman içinde derin izler bırakır. İşte Atatürk'ün o unutulmaz cümlesi de bunlardan biridir: "Gençliğimi bıraktım Sofya'da." Bugün, o anı hatırlamak istedim; Ankara'da, Bulgar Kooperatif Tiyatrosu'nun oyuncularıyla yapılan bir sohbette tarihin sayfalarında bir yolculuğa çıkalım. Hep birlikte Atatürk'ün dudaklarından dökülen o cümleyi duyalım: "Bir kız sevdim ama, bana vermediler…" Gelin birlikte 1914 yılının Sofya'sına adım atalım. Kim bilir, belki Miti ve Mustafa Kemal'e rastlarız.


Asıl adı Dimitrina Kovaçeva'ydı. Bulgar General Stilyan Kovaçev'in üç çocuğunun ortanca olanıydı. Kendisine genellikle "Miti" diye seslenilirdi. 1910 yılının sonbaharında eğitimi için İsviçre'nin Neuchatel şehrine gitti. Şehir, Avrupa'nın geri kalanına kıyasla savaşlar, isyanlar ve politik baskılar gibi zorluklardan uzak, adeta bir vaha gibiydi. Alp dağlarının eteklerinde yer alan bu şehirde, misafirperver halk, gotik kiliseler, sevimli evler, kız pansiyonları ile lokantalar ve kafeler art arda sıralanıyordu. Sokaklar, sürekli olarak neşeli turistler ve üniversite öğrencileri ile doluydu. Kız öğrenciler bu sevimli kentte dolaşmayı çok severlerdi. Miti ise şehirden uzak göl kıyılarını tercih ederdi. Burada şiirler okur, doğa ile arkadaş olurdu.

Miti'nin güzelliği hemen göze çarpardı. Zarif bir yüzü vardı ve sarı kıvırcık saçlarıyla birlikte, sevimli bir çocuğun masumiyetini andıran koyu kahverengi gözlere sahipti. Elbette, bu nedenle birçok kişi ona ilgi gösteriyordu. Çok konuşkan biri değildi, genellikle duygularını paylaşmak için Sofya'daki yakınlarına ve babasına mektuplar yazmayı tercih ederdi. Babasıyla aralarında güzel ve samimi bir ilişki vardı. İsviçre'ye gitmeden önce Fransızcasını ilerletmesini söyleyen babası, mektuplarını Fransızca olarak göndermesini önermişti.

Aylar hızla geçti ve okul dönemi nihayet sona erdi. Sofya'ya, ailesinin yanına gitmek için trene bindiğinde, içinde tatlı bir heyecan vardı. Babasının emir subayı ve kardeşleri, istasyonda onu karşılamak için bekliyordu. Sofya, terk ettiği o virane halinden eser kalmamış, bambaşka bir şehre dönüşmüştü. Kafeler, sokaklar, binalar... Her şey gözlerine inanamayacağı kadar değişmişti. Doğduğu şehir, birkaç yıl içinde büyük bir dönüşüm yaşamıştı.

Trenden indiğinde, gözleri hemen babasını aradı. Ancak babasının bir tatbikatta görevli olduğunu ve bu yüzden gelemeyeceğini öğrendi. İçinde hafif bir burukluk olsada ailesiyle birlikte evine doğru yola koyuldu. Tren yolculuğunun yorgunluğunu atıp akşam yemeğini yedikten sonra, çok sevdiği piyanosunun başına geçti. Babasının en sevdiği müzikleri çalarken, notalarla sevgisini harmanlayarak adeta bir senfoni yaratıyordu.

O anların huzuru içinde, yaklaşan Balkan Savaşları'ndan habersizdi. Bu savaş, onu bir daha İsviçre'ye gitmekten alıkoyacaktı.

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------


Balkan Yarımadası'ndaki bir dizi ülkenin Osmanlı İmparatorluğu'na karşı birleşerek başlattığı askeri çatışmadır. Bu savaşın ana hedefi, Osmanlı İmparatorluğu'nun Balkan bölgelerinden toprak kazançları elde etmektir.

Savaşın Nedenleri: Balkan Yarımadası'ndaki çeşitli ulusal ve etnik gruplar arasındaki gerilimler, Osmanlı İmparatorluğu'nun zayıflığı ve bağımsızlık isteği, Balkan ülkelerinin toprak talepleri gibi faktörler Birinci Balkan Savaşı'nın nedenleri olarak kabul edilir.

İttifaklar: Sırbistan, Karadağ, Yunanistan ve Bulgaristan, Osmanlı İmparatorluğu'na karşı ittifak kurdu. Bu ülkelerin birleşik kuvvetleri, toprak kazançlarını hedefledi.

Savaşın Açılışı: İttifak ülkeleri, Ekim 1912'de Osmanlı İmparatorluğu'na savaş ilan etti. Topraklarını genişletmek isteyen Balkan ülkeleri, birkaç cephe ve denizde çatışmalar başlattı.

Osmanlı İmparatorluğu'nun Zayıflığı: Osmanlı İmparatorluğu savaşa zayıf bir şekilde girdi. Balkan ülkelerinin topraklarından bağımsızlık talepleri, iç isyanlar ve yönetim zorlukları İmparatorluğu daha da zayıflattı.

Savaşın Sonuçları: Balkan ülkeleri, Osmanlı İmparatorluğu'ndan toprak kazançları elde etti. Ancak, zafer sonrası toprak dağılımı üzerine anlaşmazlıklar ortaya çıktı. Bu anlaşmazlıklar, kısa süre sonra İttifak ülkeleri arasında çatışmaya yol açtı.

Savaşın Sonlanması: Birinci Balkan Savaşı'nın ardından, İttifak ülkeleri arasında anlaşmazlıklar arttı. Özellikle Bulgaristan'ın diğer ülkelerle arasının bozulması sonucu, bu ülkenin Batı Trakya ve Makedonya'daki toprak talepleriyle ilgili çatışma çıktı.

İkinci Balkan Savaşı: Anlaşmazlıkların tırmanmasıyla İttifak ülkeleri arasında İkinci Balkan Savaşı başladı. Bu savaş, Balkan ülkeleri arasında çatışmalara ve toprak kaymalarına neden oldu. Osmanlı İmparatorluğu da bu fırsatı değerlendirerek bazı toprakları geri aldı.

Birinci Balkan Savaşı, Balkan ülkelerinin Osmanlı İmparatorluğu'ndan toprak kazançları elde etmek amacıyla birleştikleri bir savaştır. Ancak, toprak dağılımı ve anlaşmazlıklar nedeniyle kısa süre sonra çatışmaların devam etmesi, Balkanlar'da istikrarsızlık dönemine yol açmıştır.

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------


5 Ekim 1912'de Balkan Savaşı'nın patlak vermesiyle General Kovaçev cepheye gönderildi. Eşi ve kızı Miti, gönüllü hemşirelik kursunu tamamladıktan sonra, cephede yaralanan askerlerin tedavisi için Flibe Hastanesi'nde çalışmaya başladılar. Hastane gün boyunca uzuvlarını kaybetmiş, ölümle burun buruna gelen askerlerle dolup taşıyordu. Miti, savaşın acımasız ve kanlı yüzünü ilk kez bu denli yakından gördüğünde, sarsıldı. Henüz çok gençti; halkının eski Bulgar topraklarını birleştirmek için savaştığına inanıyor, savaşı yüce ve romantik bir amaç olarak görüyordu. Ancak şimdi, savaşın vahşi ve insanlık dışı gerçeğiyle yüzleşmek zorundaydı.

Birinci Balkan Savaşı, Osmanlı'nın yenilgisiyle sonuçlandı, ancak hemen ardından gelen İkinci Balkan Savaşı, Bulgaristan'a büyük bir yıkım getirdi. Ülke, binlerce can kaybının ardından kazandığı her şeyi kaybetti. Büyük Sırbistan ve güçlü Yunanistan idealleri uğruna binlerce insan hayatını kaybetmiş, yaralanmıştı. Sırbistan Başbakanı Nikola Pasiç, bu durumu şu sözlerle memnuniyetle özetledi: "Memnun olmayan devletler Bulgaristan, Türkiye ve Avusturya'dır. Türkiye savaşı kaybettiği için, Bulgaristan istediklerini elde edemediği ve alamadığı için, Avusturya ise Selanik'i ele geçirme umudunu yitirdiği için." Bulgaristan, bu yenilgiden büyük bir yıkımla çıkmıştı; memnuniyetsizliğin ötesinde, perişandı.

General Kovaçev'in ailesi de diğer Bulgar halkı gibi ağır bir yenilgiyle karşı karşıya kaldı. General suçlanıyordu; Bulgar Kralı Ferdinand, Kovaçev'in İkinci Balkan Savaşı'nın devamına karşı çıkma cesaretini hoş karşılamamıştı. 1913 Temmuz'unda savaş bakanlığından alındı, 4. Ordu komutanlığı sona erdi ve açığa alındı. Ancak zamanın geçmesiyle birlikte olayların gürültüsü yavaş yavaş azaldı.

Savaşın ardından Sofya yeniden canlanmaya başladı. Şehirdeki yaşam hızla normale döndü; iyileşmiş bir hastanın sağlığına kavuşması gibi, başkent de eski neşesine kavuştu. Yeni eğlence mekanları, kafeler, pastaneler ve kulüpler hızla açıldı. Tiyatro, opera gösterileri ve yeni etkinlikler her gün afişlerle duyuruluyordu. Maneviyat arayışındaki şehir sakinleri, hayır geceleri, balolar, piknikler ve gezintiler düzenliyordu. Kovaçev ailesi de diğer insanlar gibi normal yaşamlarına geri döndü. Miti ise artık genç bir kadındı ve güzelliğiyle erkeklerin dikkatini daha fazla çekiyordu.

Bir yabancı diplomat, onun zarafetinden etkilenerek ona "Balkan Gülü" adını verdi. Bu lakap zamanla yaygınlaştı ve yabancı gazete muhabirlerinin de ilgisini çekti. Artık "savaş sonrası Sofya'daki genç güzel kadınlar" için bu hitap kullanılıyordu.


Mustafa Kemal Sofya'da

1913 yılının sonlarına doğru Sofya'ya bir tren yaklaştı. İçerisinden Türk büyükelçisi ve askeri ateşesi indi. Sofya, onları yağmurla ve sisle karşılamıştı. Askerin adı Mustafa Kemal'di. İstanbul'da Askeri Akademi'den mezun olmuş, Şam'dan Libya'ya kadar birçok yerde görev almıştı. İttihat ve Terakki Cemiyeti üyeleriyle yaşadığı fikir ayrılıkları, onun Sofya Ataşemiliterliğine atanmasına neden oldu. Daha doğrusu Enver Paşa, Mustafa Kemal'i sürmüştü.

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Sofya’daki evinin camından dışarıyı seyrederken, derin bir nefes aldı ve bir sigara yaktı. Dumanlar arasında, yaşadıkları gözlerinin önünden bir film şeridi gibi geçiyordu: Askeri Akademi'de vatanseverlik uğruna tutuklanışı, Jön Türkler Devrimi'ne katılması, suikast girişimleri... Şimdi ise Balkan Savaşı'nın ardından Sofya'daydı. Ancak bu diplomatik ve sakin yaşam ona göre değildi. Ülkesinin yıkılışını izlerken, gelişen Avrupa devletlerine karşı Osmanlı'nın artık bir şansı kalmadığını biliyordu.

Değişim gerekiyordu hem köklü hem de acil bir şekilde. Sofya'da kaldığı sürece ülkesine yeterince hizmet edemediğini düşünüyordu. Sakin bir yaşam, asla onun ruhuna hitap etmiyordu.

Düşüncelerinin içinde kaybolmuşken, kapının zili çaldı. Gelenler, Bulgar Meclisi'ndeki iki Türk vekildi. "Sofya'da güzel kızların eksikliğinden şikayet ediyordun. Hazırlan, bu akşam saat yedide operadayız," dediler. Mustafa Kemal, içindeki sıkıntıyı bir kenara bırakıp onlara katılmaya karar verdi.

Opera binasına vardıklarında salon tıklım tıklımdı. Generaller, bakanlar, gazeteciler, bürokratlar… Şehrin tüm ileri gelenleri oradaydı. Çar Ferdinand ve Çariçe Eleonora da etkinliğe son anda katılmışlardı. O gece sahnelenen opera, Eski Mısır ile Etiyopya arasında geçen bir savaşı anlatıyordu. Mustafa Kemal, bu bölgelerdeki çatışmaları hatırlayarak operayı büyük bir dikkatle izledi. Perde kapandığında, salon alkışlarla çınladı. Bu sırada, Çar'ın gözü Mustafa Kemal'e takıldı ve onu özel locasına davet etti.

Çar, Mustafa Kemal’e "Binbaşı, operayı nasıl buldunuz?" diye sordu. Mustafa Kemal, etkileyici bulduğunu söyledi. Çar, yanına oturmasını istedi ve opera üzerine derin bir sohbet başlattılar. Bu sohbetin ardından, Çar Mustafa Kemal’e ısınmıştı. Bir ay sonra, ona gümüş bir sigara tabakası hediye etti. Yıllar sonra, Çar tahttan indirildiğinde, Mustafa Kemal bu jesti unutmamış ve ona altın bir tabaka göndermişti.


Zaman hızla akıp gidiyordu. 1914 yılının soğuk bir kış gecesi, Mustafa Kemal yine şehirdeki bir gazinoya, opera sanatçılarını izlemek için gitmişti. Gecenin ilerleyen saatlerinde, eski bir arkadaşı olan Dimo Açkov, yanına gelip onu kendi masasına davet etti. Masada, Bulgar Generalinin eşi Ana Kovaçeva da bulunuyordu. Mustafa Kemal, Ana ile daha önce Ferdinand’ın da bulunduğu bir opera gösteriminde tanışmıştı. Ana, Türkçe, Bulgarca ve Fransızca biliyordu, bu yüzden Mustafa Kemal masaya oturur oturmaz ona Türkçe hal hatır sordu. Sohbet ilerledikçe müzik sona erdi, ve dans eden Ana’nın kızı Miti masaya geldi. Dimo, Mustafa Kemal’i Miti ile tanıştırdı.

Müzik tekrar başladığında, bir üsteğmen Miti’yi dansa kaldırdı. Mustafa Kemal, sandalyesine yaslanarak bir sigara yaktı ve Miti’nin zarif hareketlerini izlemeye başladı. Miti, şehrin en gözde bekârlarından biriydi; ailesinin tanınmış olması, aldığı iyi eğitim ve güzelliğiyle herkesin dikkatini çekiyordu. O gece Mustafa Kemal de başka kadınlarla dans etti, ama gözlerini bir an olsun Miti’den alamadı.

Gecenin ilerleyen saatlerinde orkestra, Strauss’un ünlü "The Blue Danube (Mavi Tuna)" valsini çalmaya başladı. Mustafa Kemal, tereddüt etmeden Miti’yi dansa kaldırdı. İkisi öylesine uyumlu ve zarif bir şekilde dans ediyorlardı ki, diğer tüm çiftler kenara çekilip onları izlemeye başladı. Kıskanç ve hayran bakışlar arasında, birbirlerine gülümseyerek dans etmeye devam ettiler. Miti’nin annesi Ana, şaşkınlıkla, "Miti’yi ilk defa böyle görüyorum," dedi. Dimo ise gülerek, "Ben de Kemal’i," diye ekledi. Müzik bittiğinde çift masaya döndü, ama gecenin büyüsü henüz dağılmamıştı.

Gecenin sonunda, Ana Kovaçeva, Mustafa Kemal’i evlerine çay içmeye davet etti. Miti ise gülümseyerek, "Evet, Kemal Bey, lütfen gelin. Babamla tanışırsınız, ben de size piyano çalarım," dedi. Mustafa Kemal, nazikçe teşekkür etti ve ertesi gün Kovaçevlerin evine gitmeye karar verdi.

Ertesi gün köşke vardığında, Mustafa Kemal’i kapıda köşkün görevlisi karşıladı ve onu generalin yanına götürdü. General Kovaçev, "Hoş geldiniz Binbaşı," diyerek onu karşıladı. Kısa bir sohbetin ardından ikili, çalışma odasına geçti ve Gelibolu cephesi üzerine derinlemesine bir konuşma yaptılar. General, Balkan haritasını masanın üstüne sererek bölgedeki durumu değerlendirdi. İki askerin bu yoğun savaş sohbeti, Ana Kovaçeva ve kızlarının, "Sizi barış dönemine davet edebilir miyiz?" demesiyle bölündü. Mustafa Kemal, Miti’yi tekrar görünce sevincini gizleyemedi. Miti’nin elini öperek onu selamladı ve birlikte akşam yemeğine kadar zaman geçirdiler.

Pencerenin ardından dışarı baktığında, Mustafa Kemal gecenin hızla geldiğini fark etti. "Sanırım artık ayrılmanın vakti geldi," dedi gülümseyerek. Ana Kovaçeva ve ailesine teşekkür ettikten sonra evden ayrıldı. Miti, onu kapıya kadar uğurladı. Tam ayrılacakken Mustafa Kemal, "Aslında piyano çalacaktınız, değil mi?" diye sordu. Miti, gülümseyerek cevap verdi: "Üzgünüm, yarın bir konserim var. Eğer gelirseniz, beni dinleyebilirsiniz." Mustafa Kemal, Miti’nin gözlerindeki parıltıdan, bu davetin sıradan olmadığını anladı.

Duyguların Dansı

Konser günü erken saatte, Madiam Sultan'ın yerine gitti. O sırada Miti'nin piyano çaldığı anı yakalamıştı. Gelenleri selamlarken el işaretiyle sessizliğin korumasını istedi ve duvara yaslanarak Miti'nin performansını dinlemeye başladı. Sonunda parça sona erdiğinde, "Bu Chopin'in Nocturne'ü değil mi, Bayan Miti?" diye sordu. Miti bu sesi tanıyordu ve gülümseyerek heyecanlı bir şekilde arkasına doğru döndü. İkisi klasik müzik üzerine samimi bir sohbete başladı. Salon yavaşça doluyordu, Bulgaristan'ın seçkin kesimi konser için akın etmekteydi. Miti piyanonun başına geçti ve Chopin çalmaya başladı. Mustafa Kemal ise bir köşede sessizce onu izliyordu. Şarkı sona erdiğinde alkışlar salondaki sessizliği doldurdu. Ardından orkestra hazırlıklarını yapmaya başladı ve dans zamanı yaklaşıyordu. Ancak Miti bir istekte bulunarak, "Bana son bir parça çalma izni verir misiniz?" dedi. "Mavi Tuna, en sevdiğim vals. Bu, Mustafa Kemal ile ilk danslarının parçasıydı." Şüphesiz bu müziği onun için çalıyordu. Mustafa Kemal duvara yaslanmış, sadece Miti'yi izliyordu. İkisinin parçası olduğu için başka bir kadını dansa kaldırmak istemiyordu. Tam o sırada General Stilyan yanlarına geldi. "Bu şarkıda dans etmek gerekir, Binbaşı. Neden dans etmiyorsunuz?" diye sordu. Binbaşı gülümseyerek cevap verdi, "Bazen dinlemek daha çok hoşuma gidiyor." Şarkı tamamlanmıştı ve Miti ile Ana, General ve Mustafa Kemal'in yanına yaklaştılar. Ana ciddiyetle belirtti, "Böylesine bir ortamda dans etmek gerekir, beyler. Siyaset buraya uygun düşmüyor." Mustafa Kemal gülerek katıldı, ardından Miti'yi nazikçe dansa kaldırdı. Birlikte saatlerce dans ettiler. Aralarda dinlendiler, sohbet ettiler, kahkahalar attılar ve sonra tekrar dans etmeye başladılar. Zaman içinde buluşmaları daha sık hale geldi. Birlikte paten kaydılar, gezilere çıktılar, hatta bazen sahil kenarında huzurlu anlar yaşadılar. Birbirlerine olan aşklarını itiraf etiiler fakat araya büyük engeller girdi. Çevre baskısı çok sertti. Bulgar subaylar General'in kızının bir Türk subayı ile ilişki içerisinde olmasına katlanamıyorlardı. Miti'ye çevrisindekiler ayrılması konusunda uyarılarda bulunuyordu. Miti'nin aklında birçok soru vardı. Babası Bulgar bir generaldi. Mustafa Kemal ise bir Türk subayıydı. Birkaç sene öncesine kadar birbirlerine karşı savaşmışlardı. Her ne kadar bugün barış içinde yaşasalar da dünyada yükselen barut kokularını herkes hissedebiliyordu. Ya tekrar savaş olursa Kemal ile babası birbirlerine karşı ateş mi edeceklerdi? Böylesi sorular onu o kadar üzüyordu ki ağlamaktan odasından çıkamıyordu. Bu durumdan Mustafa Kemal'de haberdar olmuştu. Morali bozulmuş ve Miti'den haber alamıyordu. Fakat onu seviyordu ve diğer şeyler onun için sadece teferuattı.


Maskeli Baloda Bir Uçbeyi


1914 yılının baharında, Sofya’daki Askerî Kulüp’te düzenlenen maskeli balo, Kiril ve Metodiy Bayramı'na özel olarak hazırlanan en görkemli etkinliklerden biriydi. 24 Mayıs'ta kutlanan bu bayram, Sofya'nın seçkinleri için adeta bir gelenek haline gelmişti. Bakanlar, milletvekilleri, üst düzey subaylar ve yabancı diplomatlar, eşleriyle birlikte faytonlarla kulübe akın ediyorlardı. Herkes alışılmışın dışında kostümler giymiş, yüzlerine maskeler takmıştı.

O gece, saraydan gelen kırmızı arabayla birlikte heyecan doruğa ulaştı. Çar Ferdinand, görkemli ve heybetli bir şekilde kalabalığı selamladı. Çiçekler ve renkli kâğıt süslemelerle donatılan salon, dans eden çiftlerle dolup taşıyordu. Tarihi figürler ve edebiyat kahramanları, maskeleriyle adeta bir tabloyu andırıyordu. Tam bu sırada, salona uçbeyi kostümü giymiş sarışın bir adam girdi. Bütün gözler ona çevrildi; hayranlıkla bakıyorlardı. Çar Ferdinand, heyecanla yanındaki Eleonora’ya dönüp, "Sağa bakın, pencerenin yanına! Sarışın adamın giydiği kıyafet otantik görünüyor. Karnavalın renklerinden farklı… Kesinlikle özgün bir kıyafet," dedi. Eleonora ise, "Peki, o adam kim?" diye sordu. Çar, "Türk askeri ataşesi Mustafa Kemal. Giydiği üniformanın gerçek olduğuna eminim!" diyerek cevap verdi. Ferdinand haklıydı. Mustafa Kemal, özel olarak İstanbul'dan getirttiği bir uçbeyi kıyafeti giymişti ve bu, gecenin en dikkat çekici kostümüydü. Saat on olduğunda, orkestra birden sustu ve jüri başkanı kürsüye çıktı. En özgün karnaval kostümü ödülünün zamanı gelmişti. Kazanan, Mustafa Kemal'di. Salon alkışlarla inledi. Salonun dört bir yanından genç kadınlar, ona çiçekler getirdiler. Jüri, Mustafa Kemal’e hangi şarkının çalınmasını istediğini sorduğunda, cevap tereddütsüzdü: Strauss’tan "Mavi Tuna." Orkestra bu unutulmaz valsi çalmaya başladığında, Mustafa Kemal elindeki çiçek demetinden bir kırmızı gülü alıp Miti'nin yanına gitti. "Bu çiçekler size, Miti," diyerek gülü saçına taktı ve onu dansa kaldırdı.

O gece, herkesin gözleri onların üzerindeydi. Çar Ferdinand'ın gözlerinin önünde, adeta meydan okurcasına dans ettiler. Günler böylece devam etti; ancak bu ilişki, sonunda Miti'nin babasının kulağına gitti. General, kızının bir Türk subayıyla ilişki yaşamasını kabul edemezdi. Şiddetle karşı çıktı ve Mustafa Kemal'i ziyaret ederek ona, "Kızımla görüşmemeni istiyorum," dedi. Bir hafta geçmeden, Miti bir mühendisle nişanlandı. Bu haber, Mustafa Kemal'in dünyasını altüst etti. Üstelik bu gelişme, Birinci Dünya Savaşı'nın başladığı döneme denk gelmişti. Öfkeyle bavullarını topladı ve İstanbul'a döndü.

Ancak gerçekte, Miti’nin nişanı asla gerçekleşmemişti. Başka biriyle evlenmeyi reddetmiş, zorla takılan yüzüğü parmağından çıkarıp atmıştı. Fakat Mustafa Kemal, bu gerçeklerden habersizdi. Bu acı, onun yüreğinde derin bir iz bıraktı. 1931 yılında Ankara'da Bulgar Kooperatif Tiyatrosu'nun sanatçılarıyla sohbet ederken, "Gençliğimin bir parçasını Sofya'da bıraktım. Güzel bir kız sevdim, bana vermediler," dedi. Bu acıyı ömrü boyunca yüreğinde taşıdı; yalnız bir kalple yaşadı ve sonunda vefat etti.

Miti, hep Mustafa Kemal’i bekledi ve uzun süre evlenmedi. Ailesinin baskısı altında, yıllar sonra bir evlilik yaptı ve bu evlilikten iki kızı oldu. Ancak hayatı kolay olmadı. 1925 yılında, Bulgar Çarı'na düzenlenen bombalı suikast sırasında yaralandı. Mustafa Kemal, Sofya'daki arkadaşları aracılığıyla Miti'nin sağlık durumunu öğrenmiş ve onun hafif yaralandığını, iyileştiğini öğrenmişti. Fakat Miti’nin hayatı, sonraki yıllarda giderek daha zorlaştı. Komünist rejim, ailesinin mal varlığına el koydu ve Miti’yi Deliorman’a sürgüne gönderdi. Ağustos 1966’da, ağır hasta olduğu günlerde, kız kardeşi Olga’ya dönüp, "Biliyor musun?" dedi. "Rüyamda onu gördüm. Galiba nihayet Mustafa Kemal’e kavuşuyorum." Miti, bu sözlerden kısa bir süre sonra, 73 yaşında vefat etti.

Gazete Haberi

Yararlandığım Kaynaklar

  • Serafimova,Liliana. (Ekim 1999). Mustafa Kemal ve Miti Kovaçeva. 1.Baskı. Doğan Kitap, İstanbul. s(13-80)
  • Özdil,Yılmaz. (Ekim 2018). Mustafa Kemal. 1.Baskı. Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul. s(256-259)
  • Türkmen, Zekeriya. Mustafa Kemal’in Sofya Ataşemiliterliği. ataturkansiklopedisi. Erişim Linki
  • Birinci Balkan Savaşı. (2023, 14 Ağustos). wikipedia. Erişim Linki