Ne Acı Biter Aşklar Tablolarda
Ünlü ressam Edvard Munch'ün Tulla Larsen ile delirten aşkının hikayesi...
Eye to eye, Edward Munch
Henüz genç yaşında birçok ressamın hayalini kurduğu başarıya ulaşan, şehirleri aşıp insanları derinden etkileyen Edvard Munch 1889'ta henüz 26 yaşındayken ilk solo sergisini düzenlemişti. Yıllarca şehir şehir dolaşıp, bütün bohem barlarda yeni insanlarla tanışan; yazarlar, şairler, ressamlar, bestecilerle kadeh tokuşturan ve onların portrelerini kağıda aktaran Munch yalnızca başarılı ve karizmatik bir adam değildi; aynı zamanda oldukça yakışıklı ve çekici bir gençti de.
Ancak bu popülarite sizi yanıltmasın. Ünlü ressam elbette ki pek çok sanatçının muzdarip olduğu melankoliden ve belki daha öte ruhsal sorunlardan muzdaripti.
Tulla Larsen ise eğitimli ve çok zengin bir ailenin bohem kızıydı. Babası şarap tüccarıydı ve matematikten, sanattan, dillerden ve müzikten çok iyi anlardı. Berlin'de sanat okuduktan sonra evine, Norveç'e geri dönmüştü. Yolları 35 yaşındaki hisli ressam Munch'le kesiştiğinde Larsen 29 yaşındaydı.
Acının Tarifi
Munch hissediyordu, Tulla ile bir ilişkisinin olması onu yok edecekti. Her zaman kadınlarla romantik ilişkiler kurmaktan kaçınmıştı çünkü kadınların erkeklerdeki yaratıcılığı öldürdüğünü, onların hayat enerjilerini tıpkı bir vampir gibi söküp aldıklarını düşünüyordu. Bir erkek için aşka düşmekten daha yıkıcı bir şey olamazdı.
Ve Tulla'ya bu konuda hiç yalan söylemedi. Hatta ona belki de hissettiğinin aksine hep bencil ve kaba davrandı. O'nu ısrarla yordu, küçümsedi ve uzaklaştırmak için çabaladı. Hiçbir zaman kibar ve tatlı aşık rolünü oynamadı. O'na hiçbir zaman umut ve tutamayacağı sözler vermedi.
Ancak anlaması güç olsa da Tulla bu adamdan hiçbir zaman vazgeçmedi. O'nun ruhunu böylesine hafife alan ve hoyratça kullanan bu adama aşıktı. Umudu bu buz kesmiş adamın hayatına güneş olmaktı. Tutkuyla bu ilişkiye ve aşka inandı. Çünkü işler her zaman berbat değildi. Sık sık seyahat eden ikili, uzun uzun sohbet eder ve çokça sarhoş olurlardı. Bu yorucu dinamikte her zaman kendine bir çıkış yolu arayan Munch ile o yolları bir bir kapamaya çalışan Tulla dört sene tutunabildi bu ilişkiye.
Tanışmalarının yıl dönümünde Munch sevgilisine şu sözleri yazdı:
''Birlikte olduğumuz tüm o anlarda, birbirimize sokulup uyuduğumuzda, Floransa'nın şaheserlerini izlerken, güneşli bir yolda yürürken, birlikte öylece oturduğumuzda veyahut en yoğun haliyle mutlu olmamız gereken anlarda bile, mutluluk yarı aralık bir kapıdan sızan gün ışığı gibiyken, o yarısı kapalı kapının karanlığı beni hayatın en ışıltılı balo salonlarından en kuytu hücrelerime doğru çekip sürüklüyordu. ''
En safça mutluluğu yakalaması gereken anlarda bile içindeki karanlığa teslim olmaya hazır bu adamı ümitsizce ışığıyla kurtarmaya çabalayan Tulla için söylenen bu sözler kesinlikle tarihin yazdığı en hoş aşk sözleri değildi. Ne yazık ki Tulla, aşkın büyüklüğünü anlayamayan bir korkağı sevmişti.
Munch'ün zihnindeki karanlık bulutlar ağırlaştıkça fırtına kaçınılmaz hale geldi. Çaresizce aşk dilenen Tulla artık evlenmek istiyordu. Sürekli ondan kaçan ve uzun seyahatlerden dönmeyen Munch'ten ümidi kesen Tulla için son yaklaşmış gibiydi. Doktorlar yatağının başında iki şişe morfinle onu bulduğunda şaşırtıcı bir şekilde hayattaydı. Haberi alan Munch, Tulla'yı görmeye gittiğinde ona son bir seyahatten sonra o çok istediği mühim meseleyi konuşmaya söz verdi. Nitekim sözünü tutan Munch Berlin dönüşünde Tulla'nın artık daha konuşulabilecek halde olduğuna inanmış olmalı ki derhal Tulla'yı yanına çağırdı.
O gece Munch'ün evinde tam olarak ne yaşandığını halen kimse bilmiyor. Konu hakkında oldukça ketum davranan Munch o evden ayrıldığında elinden vurulmuş ve neticesinde bir parmağını kaybetmişti. Belki Munch intihar etmek istemişti ve ancak kendini yaralayabildi, belki de Tulla Munch'ü öldürmek istedi lakin beceremedi. O geceden bilinen tek gerçek yerde bulunan iki şişe boş şişesi idi.
Bu olaydan sonra ikili birbirini bir daha hiç görmedi. Tulla bir sene sonra Arne Kavli başka bir ressamla evlendi. Kavli, Tulla'ya o hep arzuladığı sıcak ve narin aşkı sunmuştu. Portrelerinde aydınlık ve duyguyla resmetti onu hep.
Arne Kavli. Tulla Larsen (1903)
Munch ise derin bir yalnızlığa gömülürken Tulla'nın evlilik haberi onu adeta delirtti. Varlığında saygı duymadığı ve değer vermeye korktuğu bu kadın bir başkasının olunca çıldırmıştı. Belki Tulla Munch'ün kalbinde koparılamaz ve kıyaslanamaz bir yere sahipti ancak o kalbinin perdelerini hiç açamadığından Tulla'yı karanlığa boğdu. Belki de yalnızca aşka aşıktı ve inkar ettiği hep bu oldu.