Orhan Pamuk'un Beyaz Kale'sine Tarihi Bir Yaklaşım

Orhan Pamuk'un Beyaz Kale'sine Tarihi Bir Yaklaşım

Orhan Pamuk'un Beyaz Kale romanı, İtalyan bir kölenin sahibi ile olan ilişkisini konu alıyor. Romanı daha önce okumuş ve sevmiş okuyucular ile birlikte Orhan Pamuk'un tarih ile kurgu arasındaki ince çizgiyi nasıl ustalıkla dokuduğuna bir bakalım.

Roman IV.Mehmed döneminde geçmektedir. Orhan Pamuk gerçeklere tamamen bağlı olan geleneksel bir tarihi roman yazmaya kalkışmadığından romanda anlatılan zamanla örtüşmeyen bazı unsurlar bulunmaktadır. Ayrıca kitabın ilk bölümü okuyucuya hikayeyi anlatan bir giriş niteliğinde, ama geleneksel romanlardan farklı olarak bu metin de kurgunun bir parçası.

Roman ilk bakışta bu iki karakter arasındaki ilişkiyi anlatıyor gibi görünse de romanın bize daha alternatif bir tarih sunduğunu görebiliriz. Bu alternatif tarih, geleneksel tarihten çok farklıdır. Mesela Sultan Mehmed güçlü bir karakter olarak değil, zayıf bir karakter olarak tasvir ediliyor. Bir başka örnek ise paşaların ve padişahın alternatif bilime ve mantıksız rüya analizine sıkı sıkıya bağlı olmasıdır. Ayrıca romanın kahramanı bir padişah ya da önemli bir tarihi şahsiyet değildir. Bu bağlamda romandaki karakterlerin, geleneksel tarihî romanlarda okumaya alıştığımız karakterlerden oldukça farklı olduğu görülmektedir. Beyaz Kale'de tarihi anlatımı bozan olaylardan biri de padişah tasviridir. Mehmed, saltanatının ilk döneminde yaşının küçük olması nedeniyle aktif bir rol oynamadı. Orhan Pamuk bu durumu padişaha "çocuk padişah" diye hitap ederek gösterir ancak Hoca'nın padişaha yönelik yaklaşımı geleneksel tarih anlayışıyla bağdaşmaz. Geleneksel tarih anlatısında padişahlar şöyle anlatılır: Güçlü, cesur ve akıllı, ama Beyaz Kale'de İtalyan kölenin gözünden bahsedilen Sultan, Hoca'nın Sultan'ı nasıl algıladığını gösteriyor: “Padişah çok ilgilendi. Aklımda kalan kurbağalı masalları eğlenerek dinledi, sıra kurbağa açan prensese gelince öğürerek işlemleri ekşitti, ama Hoca'nın yaptığı aptalca delikanlıya benzemiyordu hiç” (Pamuk 101).

Ayrıca İtalyan kölenin el yazmalarında dönemin genel olayları anlatılmaktadır: İkinci Viyana Kuşatması, Müneccimbaşı Hüseyin Efendi'nin cesedinin bulunması, Haliç'te sergilenen havai fişekler gerçektir; ancak bazı hikayeler döneme uymuyor. Romanın kurgusu içerisinde bazı dönemler birbirine karışmaktadır. Örneğin vebanın aynı dönemde ortaya çıkması tarihsel anlatının gerçekliğini bozmaktadır. Ayrıca İtalyan kölenin köle olarak yazdığı yazılar Osmanlı halkının misafirperverliğiyle çelişmektedir. Osmanlı İmparatorluğu'ndan bahsederken devletin sakinlerine ve özellikle de gayrimüslimlere karşı hoşgörülü tutumundan bahsediliyor. Osmanlı Devleti'nin fethettiği bölgelerde halkın dini inançlarına müdahale etmediği de vurgulanıyor. Ancak İtalyan kölenin anlatımları, Osmanlı'nın mahkumlara yönelik tutumu hakkındaki bu tarihi anlatıyı çarpıtıyor: "Bizleri padişaha çıkartmak için zincirlere vurdular, askerlerimizi gülünç göstermek için zırhlarını ters giydirdiler, kaptanların ve subayların boyuna demir çemberler taktılar, gemimizden ulaşabileceğimiz borularımızı, trampetlerimizi alayla ve keyifle çalarak bizi eğlendire eğlene saraya götürdüler” (Pamuk 15). Burada zaten bu kadar zorluğa maruz kalan gayrimüslim köleler, yanlış ya da yasadışı hiçbir şey yapmadıkları halde Osmanlı yetkilileri tarafından alay ediliyor. Bu, ülkelerinin geçmişinden bahsederken insanların gurur duyduğu misafirperver Osmanlı ortamıyla çelişiyor.

Tarih, onu anlatan kişiden bağımsız düşünülemeyeceği için, tarihe şüpheyle bakma olgusu Beyaz Kale'nin merkezinde yer alıyor.

Romanın giriş bölümünde tarihe şüpheyle yaklaşılması okuyucuya aktarılmaktadır. Pamuk, tarihe dair fikirlerini, İtalyan bir kölenin el yazmalarını bulduğunu söyleyen Faruk Darvınoğlu'nun sözleriyle aktarıyor. “İlk zamanlarda kitabi yeniden okumaktan başka ne yapacağımı bilmiyordum pek. Tarihe olan şüphem hala devam ettiği için el yazmasının işaretli, kültürel, antropolojik ya da gerçek değerlerinden çok amaçlı hikayenin kendisi ile ilgilenmek istedim” (Pamuk 8). Faruk'un tarihe karşı bu şüpheci yaklaşımı, okuyucunun metne çeşitli sorular sormasına neden olur ve kendisinin de belirttiği gibi okuyucu, hikayenin doğruluğundan çok ne anlattığına da ilgi duymaya başlar. Faruk ayrıca “dönemin temel kaynaklara başvuruca, hikayede anlatılanların kimilerini pek de gerçeği yansıtmadığını hemen gördüm” diyor (Pamuk 9). Alıntı, yanlış tanımlanan çeşitli olayları ve kişileri listelemeye devam ediyor. Bu alıntılardan anlaşılan iki farklı tarihin olabileceğidir.Birincisi yaşanmış tarih, yani aslında bilemediğimiz ama gerçekten olmuş olaylar, ikincisi ise gerçekte yaşanan olayların kaydedildiği ancak tutan kişinin öznel tutumundan ayrı tutulamadığı aktarılan tarih. kayıtlar. Tarihe dair bilgilerimizin doğruluğu o döneme ilişkin okuduğumuz kaynaklarda yazıldığı kadardır.

Edebiyat tarihinde edebî tarih anlatımı niteliğinde pek çok roman bulunmaktadır. Bu romanların bir kısmı tarihi olduğu gibi aktarırken, bir kısmı da Orhan Pamuk'un Beyaz Kale'de yaptığı gibi tarihin görünmeyen yönlerine değiniyor. Farklı zaman dilimlerini karıştırması romanın akıcılığını bozmuyor ve yine de okuyucuya keyifli bir edebi eser sunuyor. Yani Faruk'un dediği gibi insan hikayeye daha çok odaklanırsa romandan daha çok keyif alıyor.