Salih Bozok Kimdir? #3
“Bana ‘ölenle ölünmez’ diyorlar. Ben ölenle ölmüyorum ki… Yaşayamadığım için ölüyorum! Siz, oksijensiz bir dünyada yaşayabilir misiniz?
Başkomutan Yaversiz Gidemez!
“Bana ‘ölenle ölünmez’ diyorlar. Ben ölenle ölmüyorum ki… Yaşayamadığım için ölüyorum! Siz, oksijensiz bir dünyada yaşayabilir misiniz? İşte Mustafa Kemal Paşa benim hayatım için bir oksijendi. Bugüne kadar geçen hayatımı nasıl Mustafa Kemal Paşa’ya adamışsam, bundan böyle geçecek hayatımı da Mustafa Kemal Paşa’nın buyruğunda geçirmeliyim.”
-Salih Bozok
10 Kasım 1938 sabahı Türk milleti için o kara gün gelip çattı ve Ulu Önder, 71 numaralı odada son nefesini verdi. Boğazlar düğümlendi, gözyaşları sel oldu ve tüm saray erkanı tarifi mümkün olmayan bir acıya büründü. En yakın arkadaşı ve yaveri Salih Bozok neredeyse tüm yaşamını beraber geçirdiği Mustafa Kemal'in vefatı üzerine, Ata'nın odasına giderek son bir kez ellerini öptü ve odadan hızla ayrıldı. Saraydakiler endişe içerisinde ''Nereye gidiyorsun?'' diye sorunca ise ''Gidiyorum, işim bitti artık!'' cevabını verdi.
Atatürk'ün hasta yatağında geçirdiği süre boyunca, Salih Bozok doktorlara kafasından mı yoksa göğsünden mi sıkılan kurşunun daha ölümcül olduğunu soruşturmuş ve her gün göğsünün üzerini kalbini hedef alacak şekilde tentürdiyot ile işaretlemişti. Ata'nın ölümünün hemen ardından eşine bir mektup bırakarak Dolmabahçe'de bir odaya girip göğsüne hep yanında taşıdığı beylik tabancasıyla bir el kurşun sıktı.
"İşte o gün gelmiştir. Ben artık aranızdan çekiliyorum. Senden çok memnun olarak ayrılıyorum. Ben hayatımı Atatürk'ün hayatına bağladım ve ondan sonra yaşamamaya karar verdiğim için hayatıma nihayet verdim. Fazla teessüre mahal yoktur. Ebediyen arz-ı veda eylerim sevgili karıcığım, Pakizem."
Ancak, kurşun kalbini sıyırarak akciğerine isabet eder ve doktorların uğraşı sonrasında kurtulur. Salih Bozok'un oğlu tüm bu olanların üzerine yaşadıklarını derin bir hüzün içerisinde anlatır. ''...Tabanca sesi üzerine koşmuşlar, kanlar içinde hastaneye getirmişler. Aslında intihar edeceğini söylemişti bana ama hiç ihtimal vermiyordum çünkü babam hayatı severdi, ailesini severdi, neşeli bir insandı, ayrıca da canı çok kıymetliydi. Bir kere ayağı kırılmıştı da ortalığı ayağa kaldırmıştı. Atamı kaybetmiştim, babamı da kaybetmek üzereydim ama babamdan çok Atatürk’e ağlamıştım.''
Çok geçmeden, 1941 yılında, Salih Bozok hayatını kaybettiğinde gazeteler öldü olarak değil ''Atasına Kavuştu'' manşetleri atmışlardır. Ailesi ve arkadaşlarına göre, Ulu Önder'in ölümünün ardından Bozok'un da yaşadığı söylenemezdi. Canlı bir cenaze gibiydi; yemiyor, içmiyor, odasından çıkmıyordu. Bugün o muhteşem vefa duygusuna sahip olan adamın, Salih Bozok'un, ölümünün 79.yılı.
Saygı ve özlemle...
''Bir gün Atatürk'ün doktorlarından biri bana, 'Arkadaşınızı hiç kıskanmadınız mı?' diye sordu. Bir süre samimiyetle düşündüm ve ona şöyle cevap verdim: "Belki ilk zamanlar ben niye onun kadar önemli olamıyorum diye düşünmüşümdür ama sonra emin olun böyle bir duyguya kapılmadım. Bu duygu şuna benziyor: Ağrı Dağı'nı kıskanabilir misiniz? Ya da gökten geçen bir bulutu? Ya da denizi? Mustafa Kemal'i kıskanmak, işte o kadar akıldışı bir şey benim için."
-Salih Bozok
"Ben, Mustafa Kemal Paşa'nın sadece arkadaşı, dostu değil, hayranıydım da. Başka yapıda insan olduğu ilk başta belli oluyordu. Bakışları başkaydı, düşünceleri başkaydı, insan münasebetleri başkaydı; velhasıl o kadar başkaydı ki, tanıyanlar ya ateşböcekleri gibi ışığına pervane kesiliyorlar ya da çekilip gidiyorlardı.
Ben, pervane kesilenlerdenim."
-Salih Bozok