Türk Zaferi: Bağımsızlık
"O küller, Türklere vatan olur; Cumhuriyet olur, demokrasi olur, bağımsızlık olur; yuva olur, ana ve baba olur."
Tarih 1921 yılı yazını gösterirken, Yunan ordusunun gözü Anadolu topraklarındaydı. Ülkenin her karış toprağı ayrı bir değer taşıyorken, bu topraklara sahip olmak isteyen düşmana karşı halk büyük bir direniş mücadelesi göstermek istiyordu. Düşman, bu topraklara sahip olmak için büyük taarruz gerçekleştirmek için hazırlıklar yapıyordu. Ülkenin kaderinin farkında olan Mustafa Kemal Atatürk, bu kaderi değiştirmek için silah arkadaşlarıyla Türk milletinin bağımsızlık arzusu doğrultusunda Yunan kuvvetlerine karşı güçlü bir savunma hattı oluşturmak için kolları sıvadı.
Tarih 23 Ağustos'u gösterdi ve Yunan ordusu taarruza geçti. Türk ordusu, savunma için stratejik öneme sahip Sakarya Nehri’nin etrafında yerini aldı. Bu konumda düşmanı durdurmak daha kolaydı ve hazırlıklarını ona göre tamamlamışlardı. Bu savaş, bir askeri zaferden daha fazla öneme sahipti; Türkler savunmadaydı ve ülke topraklarının işgaline dur demek istiyordu. Bu, bir bağımsızlık mücadelesiydi ve kolay kolay pes etmeye niyetleri yoktu. Çünkü bağımsızlık, onların en önemli silahıydı.Ankara’ya 70 kilometre kadar kalmışken, Yunan ordusu Anadolu topraklarına girdi. Bu sırada bir endişe başlar çünkü düşman, ülkenin ana yüreğine çok az kalmıştır. Moraller bozulur; bağımsızlığa karşı umut kırılmaya başlar. Ama düşmanın da unutmaması gereken bir şey vardır: Mustafa Kemal! 24 Ağustos günü çatışmalar başlar. Yunan ordusu, birkaç toprağı ele geçirir ve millet meclisi işgal edilir. Geri çekilme taktiğini uygulayan Mustafa Kemal’in tek bir amacı vardır: Anadolu’nun engin dağlarını, engebesini ve toprağını kullanmak. Burada haberi olmayan Yunan ordusu, Anadolu topraklarında hem soyut hem de somut anlamda kaybolacaktır.Dünya tarihinin en büyük meydan muharebesi olan Sakarya Meydan Muharebesi, Atatürk’ün şu sözüyle daha da anlamlı olacaktır: "Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz." Bu amansız mücadele, bütün şiddetiyle 22 gün 22 gece sürer. Bütün cephe boyunca saldırıyı sürdüren Türk ordusu, 13 Eylül 1921'de Sakarya Irmağı'nın doğusundan Yunan kuvvetlerini temizlemiş olur. Geri çekilen Yunan ordusu bu sefer hücumdan savunmaya geçer. Bu sırada savaştan yorulmuş Türk halkı daha sevinçlidir; bu zafer onlara merhem olmuştur. Kendilerine dinlenme fırsatı bulan halk, askerler 9 ay boyunca çalışmıştır. Mustafa Kemal, düşmanını iyi tanımak için gece gündüz çalışmıştır. Artık Anadolu toprakları düşmandan temizlenmelidir, nefes almalıdır. Bunun için Başkomutan çok büyük bir karar almalıdır; cesaretini toplar ve taarruz kararı verir. Hücum sırası Türklerdedir ve bu, düşman için oldukça büyük bir acı haberdir.
Mustafa Kemal’in ağzından şu sözler çıkar: “Taarruzu Afyonkarahisar'dan yapacağız!” Bu söz, asker arkadaşlarını bozguna uğratır; çünkü onlara göre bu çok yanlış bir karardır. Düşman ordusu oradadır ve en güçlü merkezlerini oraya kurmuşlardır. Ancak Atatürk bu itirazları önemsemez; çünkü şunu çok iyi bilir: Afyon’un kuzeyinde kurulan güçlü savunma hattı, güneyinde yoktur. Anadolu’nun yüksek dağları oradadır ve düşman, oradan bir taarruzun gelmeyeceğinden emindir. Unuttukları şey tam buradadır; çünkü bu dağlar Türk halkının yüreğidir. Ezbere bilirler. Türk ordusu, düşmanı hiç beklemediği yerden vuracaktır.Atatürk’ün taarruz için seçtiği tarih, onun tarihten çok haber olduğunu gösterir. Taarruz, 26 Ağustos 1922’de Dumlupınar'da başlar ve Türk ordusu, Yunan kuvvetlerinin hatlarını aşarak etkili bir ilerleme sağlar. Ordunun morali yüksektir; Türk askerleri büyük bir cesaretle düşmanı geri püskürtmek için saldırıya geçer. Mustafa Kemal'in liderliğindeki bu taarruz, askerlerin inancını artırır.30 Ağustos 1922'de, Başkomutan Mustafa Kemal, “Zafer Bayramı” olarak anılan Dumlupınar Meydan Muharebesi'ni yönetir. Türk ordusu, Yunan birliklerine karşı kararlı bir şekilde saldırır ve düşmanın savunma hatlarını aşar. Bu, Yunan ordusunun direncinin kırıldığı ve Türkiye’nin kaderinin değiştiği bir an olur.30 Ağustos’ta kazanılan zafer, Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinde bir dönüm noktasıdır. Yunan ordusu büyük kayıplar vererek geri çekilir ve bu, Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasını sağlar. 29 Ekim 1923'te Türkiye Cumhuriyeti’nin ilan edilmesiyle sonuçlanan bu zafer, Türk milletinin bağımsızlık ve özgürlük arzusunun somut bir ifadesidir.
Verdiği sözü tutamadığı için intihar eden subaylar, askerlerini korumak için kendi üstlerindekileri askerlere veren komutanlar... Kendi evinde bir çorap dahi kalmadığı halde, neyi varsa orduya bağışlayan halk, bu zaferin temsilcisidir. Bu ülke kolay kurulmamıştır; her bir toprak parçasında atalarımızın hakkı bulunmaktadır. Bu şanlı zaferde Atatürk’ün damga vuran bir sözü daha vardır: Yunan komutanına seslenerek, “Gel, ordularını kurtar!” sözüdür.Türk ordusu, Yunan ordusunu İzmir’e kadar sürer ve denize döker. Ancak düşman gitmeden önce İzmir’i yakar. Kendilerine ait olmayan topraklara göz koyan düşman, o vatanı yakmaktan kendini alıkoyamaz. Yine düşmanın unuttuğu bir şey vardır ki o küller, Türklere vatan olur; Cumhuriyet olur, demokrasi olur, bağımsızlık olur; yuva olur, ana ve baba olur. Kutlu zafer,kutlu cumhuriyet. Ülkemizin 101. yaşında bu zafer hepimize armağan olsun.