Verbitski Tarafından Derlenen Altay Tufan Mitindeki Su Unsurunun Sembolik Değeri

Altay Tufan anlatısında ele alınan su kültünün işaret ettiği anektodlara dair kısa bir açıklama.

V. İ. Verbitski tarafından derlenen Altay Tufan mitine göre, tufandan önceki yeryüzünün kahramanı Tengiz Han’dı. O zamanda Nama adlı meşhur bir adam vardı ve Tanrı Ülgen bu adama dünyada bir tufan olacağını ve insanoğlunu ve hayvanları kurtarmak için bir gemi yapması gerektiğini öğütledi. Tüm canlıları dağın tepesinde bulunan gemiye toplayan Nama, nihayet sular çekilince, suyun derinliğini anlamak için kuşlar göndermeye başladı. Kuzgun, karga ve saksağanın dönmemesi üzerine son olarak güvercini gönderdi. Güvercin, gagasında bir dal parçasıyla Nama’nın yanına geldi ve kıyamete kadar onun evladı oldu ve barışı, haberleşmeyi, yeniden doğuşu simgeleyen bir unsur haline geldi.

Türk kültürü içinde önemli bir yer tutan tufan anlatılarındaki su unsuru ile yaratılış konusunda karşımıza çıkan su unsuru arasında bir ilişki bulunmaktadır. Yaratılışta karşımıza çıkan ilksel okyanus ile tufanın yeryüzünü kaplayan suları aynı bağlamda değerlendirilmektedir. Anlatıda, kaosun ve hiçliğin hâkim olduğu başlangıçtaki “içsel deniz” olarak nitelendirilebilecek olan suyun derinliğini ölçmek için kuşların dibe dalmaları “kozmik dalış” olarak adlandırılmaktadır. Bu kısım suyun, arkhenin, başlangıçtaki ayrışmazlık halini temsil etmektedir. Tufan, bu ayrışmazlık ilkesindeki geri dönüşümü ifade etmektedir; kaosu biçimlendirmekle, kaosu kozmosa dönüştürmekle doğrudan bir bağlantı içindedir. Altaylara ait yaratılış destanında “suya dalmak” şeklinde karşımıza çıkan husus da anlatıda rastlanıldığı gibi kâinatın bilgisine erişmeyi sembolize eder. Günümüzde güvercinin bu durumla ilişkilendirilmesinin sebebi yüzyıllar öncesine dayanmaktadır. Ayrıca su, yaradılışın öncülüdür ve yarattığı her şeyi yeniden yaratabilmek için düzenli olarak onları yutar. Böylece bunları “arındırır” ve yeni gizil yönler katarak yaradılışı her defasında zenginleştirir.

İnsanlık, belirli dönemlerde “günahları” nedeniyle su altında kalarak yok olur. Anlatının da bu doğrultuda gerçekleştiği söylenebilir. Tanrı insanları cezalandırmak suretiyle böyle bir eylemde bulunmuştur. Ülgen’in yardımıyla canlılar kurtulmayı başarmıştır. Tufan sırasında her şey su tarafından yutulmuş olsa da akabinde suların çekilmeye başlamasıyla yeni bir sürecin kapıda olması ortak bir kabuldür. Günaha bulanan insan, tufan sularıyla temizlenmekte ve yeni bir düzende yaşamaya başlamaktadır. Suyun işlevi, farklı mitolojilerde hemen her zaman aynıdır: bütünü parçalar, biçimleri yok eder, günahlardan arındırır, canlandırır. Her tür biçimi parçaladığı, her geçmişi sildiği için suyun arındırma, yeniden oluşturma ve yeniden doğurma özelliği vardır çünkü suya batan her şey ölür. Suya batan kişi, tıpkı günahsız bir çocuk gibidir; geçmişi yoktur, "yeni" bir yaşama başlayabilir, yeni bir aydınlığın eşiğindedir. Dini törenlerde su elementinin işaret ettiği sembolik anlam da yine bununla ilişkilidir. Suya her dokunuş, kozmik ritmin temel iki döngüsünü temsil eder: suyla yeniden bütünleşme ve yaratılış. Tufan mitleri bu düzlemde incelendiğinde ise onun insan ırkını ve evreni silip yok etme değil, yeniden canlandırmaya yönelik bir ilk adım olduğu görülmektedir. Eski Türklerin inanç dünyasından günlük yaşamına kadar her düşünce ve davranışında yer alan su unsuru, geniş anlam çerçevesiyle kültür tarihimizin önemli verilerinden biridir.