Zamanın Zor Sanatı: Gerçek Anlamının Kısacık Bir Görüntüsü

Zamana karşı koymak boşlukta kaybolmaya benzer.

Zamanı kaçırmak boşlukta kaybolmaya benzer. Ellerinin arasından kayıp giden kum tanelerine benzer bir an durup yakalamak istersin ama başaramazsın sadece o anla baş başa kalırsın. Tüm duygular bir anda perde gibi gözünden geçip gider. İzlediğinle kala kalırsın.

Hayatın bu akışı içinde bir an için bile olsa durup düşünmek istersin ama vaktin yoktur. Geçmişin gölgeleriyle, geleceğin belirsizliği arasında sıkışıp kalmış hissedersin. O an, zamanın akışına karşı durmanın ne kadar zor olduğunu fark edersin ama hiçbir şey yapamazsın sadece rüzgâra karşı durursun. Elindeki kum taneleri hızla tükenirken, her biri bir anıyı, bir hissi temsil eder. O kum tanelerinin arasında kaybolan anılar, kimi zaman yüzüne bir tebessüm bırakır, kimi zaman ise derin bir hüzün.

Her yeni gün, içinde yeniden başlayabilme umudu taşır. Zamanın hızına ayak uydurmak zor olsa da, her anın kıymetini bilmek, yaşadığın her saniyeyi dolu dolu hissetmek gerekir. Belki de zamanın akışına direnmek yerine, onunla birlikte akmayı öğrenmek, anı yaşamak ve geleceğe umutla bakmak en doğrusu olacaktır.

Belki de zaman, ellerimizden kayıp giderken bize yaşamın gerçek anlamını fısıldıyordur. Bu fısıltıları duymak için durup dinlemek, hissetmek ve her bir anın kıymetini bilmek gerekir. Çünkü zaman, aslında yaşamın kendisidir. Kendi içinde gerçek yaşantıları, hayatı gizler.

Zamanın içinde kaybolup giderken, belki de hayatın anlamını bulmak için arayış içinde oluruz. Her an, bize yeni bir şeyler öğretir ve bizi şekillendirir. Geçmiş deneyimlerimiz ve gelecek hayallerimiz arasında gidip gelirken, şu anın değerini anlamak önemlidir. Zira zaman, sadece bir akış değil, yaşamın ta kendisidir. İçinde barındırdığı her an, bizim için bir fırsat ve bir ders niteliği taşır.