Şahmeran Dizisi ve Türkiye'de Çalışmaması
Yılanlar Şahı ve onun efsanesinin bugüne uzanan yolculuğu.
Geçtiğimiz yıl ilk defa ekranlarımıza ve hayatımıza giren Şahmaran dizisi birçoğumuzda merak uyandırdı. Özellikle Serenay Sarıkaya, Burak Deniz ve Mert Ramazan Demir gibi popüler isimlerin de yer almasıyla ''Aa şuna bir bakıyım ben!'' dedirtmişti. Şahmaran bu topraklarda neredeyse hepimizin bildiği bir efsane. Yılan kadın ya da daha doğrusu yarı yılan yarı kadın.
Şahmaran, dizide biraz eksik işlenmiş. Efsanede Şahmeran'ın Cansalp ile olan aşkı konu alınır. Dizimizde ise ondan yüzlerce yıl sonrası konu alınıyor. Dizideki dünyada zaman bugündür. Efsane yüzyıllar önce yaşanmıştır biz ise sonuçlarının yarattığı dünyada yaşarız. Bütün bunlar efsaneden uzaklaştırmış ama sorun bu değil, sorun Şahmaranın ve hikayesinin derinliğinin kaybolması. Birçoğumuz hikayeyi zaten biliyoruzdur ama tekrar etmekte fayda var. Şahmaran kimdir? Hikayesi nedir?
Şahmaran, bir çeşit mitolojik insanüstü bir varlıktır. Kendi vücuduna bahşedilmiş olan üç özelliği vardır. Bunlar bilgelik, ölümsüzlük ve zehirdir. Şahmaran, tıp konusunda bilgedir ve bereketin sembolü olarak görülür. Hatta günümüzdeki Tıp sembolünün Şahmarandan geldiğine inanılır. İyiliği ile nam salan Şahmaran yaşlanmaz ama öldürülebilir. Öldüğünde ruhunun kızına geçtiğine inanılmaktadır. Senarist de konuyu bu açıdan ele almış olmalı ki torununu Serenay oynuyor, konuyu ne kadar güzel ele almış orası tartışmaya açık.
Gelelim, efsanemize Şahmaran ve Cansalp. Kalp kıran ve insanı burkan ama içinden bilgelik fışkıran bir efsane. Yüzyıllardır bu topraklarda dillendirilen ve ana memleketi Adana Ceyhan'da Yılankale olan Şahmaran'ın bazı rivayete göre Mersin Tarsus yaşadığı da iddia edilir.
Güzeller güzeli Şahmaran yeraltına kendi kadar güzel bir bahçede yaşar. Genç bir adam olan Cansalp bazı rivayetlerde Lokman Hekim bir gün gezinti sırasında bir mağara keşfeder. Keşfettiği mağarada bir sürü bal vardır burada Şahmaran'ın yer altı bahçelerinden ışık süzmektedir.
Cansalp aşağı iner ve indiği cennete aşık olur. Uzun bir süre yılanlarla ve türlü güzelliklerle dolu bu cennette yaşar. Burada yaşadığı yıllar boyunca Cansalp ve Şahmaran birbirine yakınlaşır ve günün sonunda bazı rivayetlere göre aşık olurlar. Cansap ailesinin yanına gitmek için bir gün Şahmaran'dan izin alır. Şahmaran yerini söylememesi için Cansap'ı tembihler ve gitmesine izin verir.
Hikayenin üzücü kısmı burada başlar, ülkenin padişahı hastadır ve kötü niyetli vezirin aklına Şahmaran'ın eti gelmiştir. Cansalp bazı rivayetlere göre zorla bazı rivayetlere göre gönüllü olarak onları Şahmaran'a götürür. Şahmaran bir hamam köşesinde öldürülür, ölmeden zehirini vezire ilacını da padişaha bahşeder.
Gelin asıl konumuza geleliim, Şahmaran dizimiz!
Diziden hikayenin derinliğine ya hiç değinilmemiş ya da hiç başarılamamış. Oyunculukların başarısızlığını oyunculardan ziyade yönetmen ve senaryonun çalışmamasına bağlamak istiyoruz. Özellikle ikinci sezondaki diyalogların sanki hiç senaristin kafasında bir kere bile düşünülmeden yazıya geçirilmiş gibi olması özel efektlerin dandikliğini gölgelemiş. Aynı zamanda sanay yönetimi genel olarak ne kadar uğraşsız olursa o kadar iyi mentalitesi ila yapılmış gibi.
Bazı kostüm çalışmaları fena olmamakla birlikte birinci sezonda bembeyaz bir Lilith beklerken ikinci sezonda esmer güzeli bir Lilith görmek entersan. Sanat yönetiminin gözünden bu kaçmış olamaz diye hepimiz düşünmüşüzdür? Peki bu Lilith'e ne oldu? Tatile mi gitti mağaradan çıkmadan? Özel efektler de hiç masraf edilmeden yapılmış gibi. Türkiye'de bu yeni bir alan ve genre ama dünyada olduğunu var sayarken Netflix daha güzel bir özel efekt bütçesi ayırabilirmiş.
Bir yapımda her şeyin başı olan senaryodur, Şahmaran dizisinin başarısızlığın başı da senaryo. Diyaloglar gerçekten anlamsız, karşılıksız ve mantıksız bir zeminde yazılmış. Olay örgüsü ve Lilith'in bir sezon beklenip vasıfıszca dolanması mantıkla ve gereklilikle yazılmış bir kurgudan çıkmış olamaz.
En azından günün sonunda Şahmaran üzerine bir deneme olması, fantazi alanında bir çalışma olması gayet güzel.
Typlish'te tekrardan görüşmek üzere!